Bugün yaşadığımız çatışmaların, mülteci krizlerinin arkasında yatan sebeplerden biri de iklim değişikliği olabilir mi? Pentagon ve IPCC raporları bunun mümkün olabileceğini belirtirken, yeni bir çalışma, iklim değişikliğinin getirdiği aşırı kuraklığın Suriye’deki savaşın başlıca nedenlerinden biri olduğunu belirtiyor.
Kolombiya Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen araştırma, 2006 ve 2010 yılları arasında gerçekleşen kuraklığın 1 milyon çiftçinin şehirlere göç etmesine yol açtığını, zaten Irak savaşının etkilerinden kurtulamamış bu insanların ayaklanmalarının şaşırtıcı olmadığını belirtiyor.
Hızlı nüfus değişikliklerinin istikrarsızlığı güçlendirdiğini belirten makale, iklim değişikliği sebebi ile oluşmuş kuraklıkların birincil sebep olmasa bile, yıkıcı etkilerinin halihazırda aşırı kırılgan bir toplumu uçuruma itebileceğini dile getiriyor.
2006 ve 2010 yılları arasında gerçekleşen kuraklık, içinde Türkiye’nin ve Irak’ın da bulunduğu, Mezopotamya’nın Berekletli Hilal’ini etkilemişti. Hava sıcaklığındaki 1 derecelik artış, yağışlarda 1900’den beri görülmeyen %10 oranında bir azalmaya yol açtı.
Her ne kadar bölge kuraklığa alışkın ve Suriye daha önce de yağışsız mevsimler geçirmiş olsa da, hem hava sıcaklığının bu kadar uzun süre artmasının, hem de yağışların bu kadar çok azalmasının sera gazlarının bölgenin yapısından dolayı iklimi farklı etkilemesinden olduğu belirtiliyor. Diğer bölgelerde iklim değişikliği aşırı ve ani yağışlara yol açarken, Suriye ve Bereketli Hilal’de kuru ve aşırı sıcak günlerin sayısı artıyor.
Kuraklığa ek olarak, Suriye’nin 1950’deki 4 milyonluk nüfusunun 22 milyona çıkması, bölgede zaten az olan suyun artık hayvanlara ve tarıma yönelmesinin daha da zorlanması anlamına geliyordu. Kuraklıkla da birleşince tarımsal üretimi 3’te bir oranında azalan bölgede, bu çiftlik hayvanlarının heba olması ve tahıl ürünlerinin fiyatlarının iki katına çıkması anlamına geliyordu.
Birleşmiş Milletler ve sivil toplum kuruluşları, o zamanlarda bölgedeki çiftçilerin sadece iki yıl dayanabileceklerini belirtiyordu. Durum çok da farklı olmadı; 1,5 milyon çiftçinin şehirlere göç etmesi ile 10 yıldan az bir sürede Suriye’nin şehir nüfusu 9 milyondan 12 milyona çıkmış oldu. O anda 1,5 milyon Iraklı mülteciyi de barındıran şehirlerin yetersiz sağlık ve eğitim sistemleri, bu göç ile alarm vermeye başladı.
Yetersiz sağlık ve devlet hizmetleri, el yakan fiyatlara sahip gıda ürünleri, barınma krizi ve bölgede zaten varolan politik sıkıntıların, iklim değişikliğinin etkileri ile de bir araya gelmesi, domino etkisi ile 200 bin kişinin hayatını kaybettiği, 12 milyon kişinin ise yerinden edilmesine yol açan bir savaşa yol açtı.
Bu durum sadece Suriye ile sınırlı değil. 2008 ile 2013 yılları arasında doğal afetler sebebi ile yerinden edilmiş insanların sayısı 28 milyon civarında. Bu sayı aynı dönemde savaşlar ve çatışmalar yüzünden yerinden edilmiş insanların sayısının 3 katına tekabül ediyor.
Özellikle Afrika’da, içinde Senegal, Moritanya, Mali, Burkina Faso, Nijer, Nijerya, Çad, Sudan,ve Eritre ülkerini barındıran ve nüfusu 135 milyona varan, Sahra çölünün güney sınırı olan Sahel (Sahil) bölgesi, iklim değişikliğinin etkilerinin en fazla görüneceği başlangıç noktası olarak kabul ediliyor.
Bölgedeki düzensiz ve ne zaman yağacağı belirsiz yağışlarla etkisini göstermeye başlayan iklim değişikliği Sahel’deki tüm insanlar için yiyecekleri hem daha pahalı hem de daha zor bulunur hale getirdi.
Her ne kadar bölgede eğitim seviyesi arttığ ,bebek ölümlerinin azaldığı ve demokratikleşmenin geliştiği bir noktaya gidiliyor olsa da, iklim değişikliği ile de beraber son 20 yılda şiddetli çatışmalar yüzünden bölgeyi terkeden Burkina Faso’luların sayısı, tüm nüfusun 3’te birine ulaştı. Bununla beraber bölgenin en büyük temiz su kaynaklarından biri olan Chad Gölü’nün etrafına kamp kuran radikal İslami militan grup Boko Haram, bölgede yaşanan hem kültürel hem de iklimsel sorunların en büyük aktörlerinden biri. 1960’lardan beri %90 oranında gölün kullanımı kısıtlayan bu grup, yakınlaşan felaketin tetikleyicilerinden.
Tabii ki, bu süreç içerisinde kaç kişinin daha sadece iklim değişikliği yüzünden yerinden edileceğini tahmin etmek oldukça zor. Politik ve sosyal durumların etkisi iklim değişikliği ile iç içe geçmiş durumda.
Oxford Üniversitesi’nden Profesör Norman Myers ise iklim değişikliği tam etkisini gösterdiğinde 200 milyon kişinin göç edebileceğini belirtiyor. Karşılaştırmak için 2014 yılında sadece 35 bin mültecinin Avrupa’ya geçmeye çalıştığını belirtelim.
Çoğu ülke ya da uluslararası organizasyon böyle bir yükün altına girecek kadar güçlü değil. Şiddetli çatışmaların ve savaşların, diktatörler ile terörist grupların, radikal ideolojilerin altında “iklim değişikliği yüzünden yerinden edilmiş” insanlar kategorisinin Avrupa Parlamentosu’nda yasal bir karşılığı bile yok.
Bu durum, çoğunluğunun hedefi Avrupa olan mülteciler için çok büyük sorunlar yaratıyor. Araştırmalar gösteriyor ki, bu sorunlar küresel ekonominin ve özellikle gelişmiş ülkelerin iklim değişikliğine şu andaki tutumu ile daha da büyüyecek.
Bu yüzden ekolojik, sosyal ve ekonomik süreçlerin etkilenmesini en aza indirgeyecek iklim uyum ilkeleri, uluslararası iklim toplantılarında birinci sırayı almış durumda: iklim değişikliğinin etkisini en çok hissedecek ülkeler diğer ülkerden, yıllık 200 milyar dolarlık bir yatırım istiyorlar.
Böyle bir yardımın gelmesine rağmen, oradaki insanların durum daha da kötüye gitmeden diğer ülkelere gitmeyeceğini düşünmek oldukça naif bir düşünce olur. Bu duruma zaten süregelen ve sonu gözükmeyen politik ve sosyal çatışmaları da eklediğimizde, mülteci sorunun nereye gideceğini kestirmek çok güç.
Bu sorunun basit bir çözümü yok. Ama eğer gelişmiş ülkeler ve özellikle AB ülkeleri finansman ve yardım sağlamak için aralarında anlaşır, bölgede iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirecek uygulamaları, kendi ülkelerinde ise karbon salımı ve hammadde kullanımını azaltacak projeleri hayata geçirirlerse, iç içe geçmiş mülteci sorununun en azından bir düğümünü çözmek için bir umudumuz olabilir.
Bunun tam tersi bir durum ise, maalesef hayal bile edilemeyecek bir sorunun başlangıcı demek.
Görkem Gömeç, Yeşilist