İlk olarak, ABD'de 1936 yılında, National Environmental Policy Act'in (Ulusal Çevre Politikası Kanunu) yürürlüğü girmesi ile bir çevre yönetim aracı olarak kabul gören Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED), zamanla diğer dünya ülkelerinde de mevzuata dahil edildi.
Türkiye'de ise ÇED uygulaması ilk defa 7 Şubat 1993 tarihinde hayata geçirildi. *1
Avrupa Birliği'ndeki benzeri yönetmelik yürürlüğe girdiği 1985 yılından beri yalnızca 3 defa değişikliğe uğrarken, Türkiye'deki yönetmelik üzerinde 1993 tarihinden bu yana tam 17 defa değişik yapıldı. *2
Çevresel Etki Değerlendirmesi; yatırımları yavaşlatan bir bürokratik zorunluluk olarak görüldüğünden; yapılan son değişiklikler ile çevreye ciddi zararlar verebilecek pek çok faaliyet ÇED gerekliliği kapsamından çıkartıldı, ÇED'in yalnızca formaliteden ibaret bir hale gelmesi sağlandı.
1993 yılından bu yana, verilen ÇED Olumlu ve ÇED Olumsuz kararları ile ÇED kapsamına girmediği için ÇED Gerekli Değildir şeklinde verilen kararların oranını yansıtan tablo, durumun vahametini daha açık bir biçimde ortaya koymaktadır.
Toplam 44.975 projenin 42.246 adedi yönetmeliğin ÇED'den muaf tuttuğu kısma dahil olmuştur. Geri kalan 3.729 proje içerisinden ise 21 yılda yalnızca 81 tanesi hakkında ÇED Olumsuz kararı verilmiş; yani çevresel açıdan uygun olmadığı belirtimiştir.
Görüldüğü üzere, 21 yılda tüm projeler arasından çevresel açıdan uygunsuz olduğu düşünülerek reddedilenler 1000'de 2 bile değildir. Aslında görüldüğü üzere demek de hatalıdır, çünkü ÇED olumsuz kararları o kadar azdır ki pasta grafiğin içinde neredeyse görülememektedir!
Hükümet ise, buna rağmen hala ÇED'in bir bürokratik zorluk yaratma mekanizması olduğu konusundaki kanaatinde ısrarcı olmakta ve zaten bir formaliteden daha fazlası olmayan ÇED sürecini tamamen etkisiz hale getirmeye çalışmaktadır. Pastanın zaten neredeyse tamamı olan kalın dilim hükümete yetmemiş olacak ki, son yönetmelik ile aşağıdaki faaliyetler de ince diliminden kalın dilime terfi ettirilmiştir: *3
– Kentsel dönüşüm alanları
– 50 bin metrekarenin altındaki alışveriş merkezleri
– 100 odanın altındaki turizm tesisleri ve oteller
– 500 konutun altındaki toplu konut projeleri
– Yıllık üretimi 30 bin tonun altındaki balık çiftlikleri
– Golf tesisleri
– Toplam ısıl gücü 300 megavattan az olan termik güç santralleri ile diğer yakma sistemleri
– Pist uzunluğu 2 bin 100 metrenin altındaki havaalanları
– Kapasitesi günlük 1 tonun altındaki tıbbi atık yakma tesisleri
– Yıllık 10 milyon metrekübün altında yeraltı suyu çıkarma tesisleri
– Akarsu havzalarında yılda 100 milyon metrekübün altındaki su aktarma projeleri
– 10 milyon metrekübün altındaki baraj ve göletler
– 10 Megavatlık hidroelektrik santralları
– Yıllık 1000 tonun altında üretim yapılan kültür balıkçılığı tesisleri
– 100 kilometre altı demiryolu projeleri
– Yeraltından geçen demiryolları, metrolar
– Beyaz eşya boyama projeleri
– 3 milyon metreküp altındaki dip taraması ve denizden, göllerden ve nehirlerin dibinden malzeme çıkarılması
– 300 bin tonun altında seramik üreten tesisler
– 10 bin metrekarenin altındaki deniz doldurma projeleri
– Tuz çıkarılması
– Orman ürünleri ve selüloz tesisleri
– Sanayi ve enerji tesislerinin sökümü
– Seramik üreten tesislerde ÇED uygulama sınırı 100 bin tondan 300 bin tona çıkarıldı
Bu tablo karşısında hükümete söyleyecek tek sözümüz kalıyor: Gözünüz doysun!
___
1 – http://www.cedbik.org/images/kaynak/CevreselEtkiDegerlendirmesi.pdf
2 – http://t24.com.tr/yazarlar/pelin-cengiz/10-maddede-cevre-yonetmeliginde-yapilan-degisiklikler-ne-anlama-geliyor,10681
3 – http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/149677/Cevrenin_olum_fermani_Resmi_Gazete_de_yayinlandi.html
*Tablodaki bilgiler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın verilerine ve Bakan İdris Güllüce'nin beyanatına dayanarak hazırlanmıştır.
kaynak: suhakki.org