Bir şeker pancarı neleri etkileyebilir, hikayesi hangi hikayelerle birleşebilir? Bir şeker pancarı fabrikası düşünün ki, yıllar önce enerji ihtiyacı önce bir madene, ardından bir termik santrale neden olmuş, sonra etrafında koca bir ilçe kurulmuş.
Bugünlerde ise hikayede tarımın yerine artık madencilik geçmiş; bir ucu Soma maden faciasının müsebbibi Gürmin Holding’in madenine, diğer ucu yine aynı holdingin yapmak istediği koca bir termik santrale dayanan, içinde yıllarını madene vermişlerin, büyük grizu patlamalarının, 1980 darbesi nedeniyle sonu zulümle biten bir direnişin olduğu uzun bir hikaye bu. Hikayenin geçtiği yer: Amasya. Dilimiz döndüğünde teker teker anlatacağız.
Maden bölgelerinin dinamiklerini ve madencilerin hayatını aktardığımız yazı dizisinin ikinci bölümü için, fotoğrafçı Gençer Yurttaş’la Merzifon’dayız. Geçmişi 7 bin yılı bulan Amasya’ya bağlı bu ilçe, yüzyıllar boyunca Firgler, Kimmerler, Pontuslara ev sahipliği yaptı. Soykırım öncesi Ermeni nüfusunun yoğun olduğu bu ilçe, Karadeniz ve İç Anadolu’nun bağlantı noktası olması dolayısıyla her zaman önemli bir ticaret ve kültür merkezi olmuş. Son yıllarda Anadolu’nun baştan başa TOKİ’leşme sürecinden nasibini alsa da, bir kısmı korunabilmiş geleneksel mimari örnekleri ilçenin kadim geçmişini fısıldıyor. Merzifon, aynı zamanda komşusu Suluova ilçesiyle beraber, bölgenin yeraltı kömür rezervlerinin çıkarılması görevini üstlenmesi açısından da önemli bir yer teşkil ediyor.
1930’lu yıllarda Eski Çeltek madeni açıldığında, maden bölgesinin başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktı. Soğan, şeker pancarı ve buğday açısından Türkiye’nin önemli üretim merkezlerinden biri olan bu bölgede, 1955 yılında Suluova Şeker Pancarı Fabrikası’nın kurulması yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Fabrikada üretim için gerekli olan enerjinin sağlanabilmesi için önce Yeni Çeltek kömür madeni, ardından fabrikanın içine kömürlü bir termik santral kuruldu.
68 madencinin kaybı hala taze
Yerin bin metre kadar altına inen Yeni Çeltek maden işletmesi, kurulduğu 1955 yılından bugüne bölgenin enerji ihtiyacını sağlamış sağlamasına ama onlarca işçiye de mezar olmuş. Grizu patlaması bol olan bu madende yaşanan son büyük kaza, halen akıllarda: 1990 yılındaki büyük grizu patlamasında Yeni Çeltek madeninde çalışan 68 işçi hayatını kaybetti. Şimdi isimleri, madene en fazla işçi gönderen köylerden biri olan Kayadüzü Köyü’nün tepesine inşa edilmiş ‘Maden Şehitleri Anıtını’nda yan yana duruyor.
Hal böyle olunca Kayadüzü köyünde kimle konuşsanız ya maden emeklisi, ya ailesinde madenci var; ya bir aile üyesini madende kaybetmiş, ya da ‘en hafifinden’ kolu, bacağı kırılmış. Eskiden neredeyse herkesin işçi olduğu madene şimdilerde sadece dokuz gencini gönderiyor köylüler. Gençler ya büyükşehirlere ya da Almanya’ya göçmüş; kalanlar da daha güvenceli işlerin peşine düşmüş. Merzifon’un Alevi köylerinden biri olan Kayadüzü’ne gittiğimiz saatlerde tüm işçiler madende çalışıyordu. Biz de önce köyün ‘ihtiyar heyeti’yle madenin geçmişini konuştuk.
“Sendika Başkanı işçiye ne verirse o”
70’lerin sonunda girip 80’lerin ortasına kadar çalışan bu madenci emeklilerinin geçmişe dair anımsadıkları en büyük farklılık çalışma koşulları: “Bizim şartlarımız zordu. Kazmayla kürekle çalııyorduk. Şimdi hep düğmeyle, mekanize çalışılıyor. Biz hep yürüye yürüye gittik çalışmaya. Şimdi servisle gidip geliyorlar.
Anlaşıldığı kadarıyla değişmeyen şeyler de var, mesela sendikaların işçiye reva gördüğü muamele: “Milleti 5 kuruşa çalıştırıyorlardı. Sendika başkanı iyi cüret alıyordu, işçiye de ne verirse de o..”
Günde bin sekiz yüz ton kömürün çıkarıldığı Yeni Çeltek madeni kurulmadan önce geçimin nasıl sağlandığını hatırlayan var mı peki? “Çiftçilik, hayvancılıkla geçinirdi eskiler. Şimdi hiç hayvan kalmadı. Ekonomik şartlar onu da bitirdi. Burada yaşayanların çoğu Almanya’ya gitti. 200 hanemiz vardır oralarda.”
Oralara giden madencilerin belki de en eskisi ise Hüseyin Erzurum. 1950’de, 17 yaşındayken Eski Çeltek’te çalışmaya başlayan Erzurum, 2 senelik askerliğin ardından 1954’te Yeni Çeltek’te devam etmiş. 1930’larda madene inmek isteyen çıkmayınca devlet politikası olarak uygulanan zorunlu madenciliği de hatırlıyor, 1944’te Nazi zulmünden kaçarak madenlere çalışmaya gelen Yahudileri de... 50’lerin sonunda Almanya’ya göçen Erzurum, 30 yıl boyunca pek çok madende çalışmış.
Emekli maaşlarımızı sorsana sen!
Maden işçiliği, ölüm riskini sürekli sırtında taşımasının yanında uzun sürede de bedene büyük zararlar veren bir meslek. 15 yılın ardından yıpranma payıyla erken emekli olan maden işçilerinin sağlığı nasıl peki? “Akciğer sorunu var tabii” diyor biri, “12 senedir akşamları solunum cihazı takıp uyuyorum. Bu hastalığı anamdan doğarken mi aldım? Kimse de doğru düzgün bakmadı. Uyku bozukluğu var dediler. Nefesim kesilince o devreye giriyor. Ciğerin zaten hayrı kalmamış. Herkesin ayrı sağlık derdi vardır. Ben tesadüfen doktora gittim de öğrendim. Kimse doktora gitmedi ki bilsin.” Ve o sırada yoldan geçen bir maden emeklisi giriyor lafa: “Emekli maaşlarımızı sorsana sen! Ayda bin 100 lira alıyorum. 1959’da girdim, 1985 ‘de ayrıldım. Yıllarımı verdim, ne akciğer kaldı, ne karaciğer.. Aldığım maaş bu. Bir de bankadan kredi mi çektin, öldün… Çekmeyen yok ki burada. Maaşın eline geçmiyor. O maaştan alacağım anca 300 lira. Kızım hoş geldin sefa geldin de, derdimizi deştin.”
Soma Holding’in ihale sürecini duyan yok
Yeni Çeltek madeni, 2013 yılının başında, Soma’da 301 madencinin ölümüne neden olan Soma Holding tarafından satın alındı. Kapasite arttırma çalışmalarının yapıldığı, mekanizeye uygun hale getirileceği söylenen maden, facianın ardından sessizliğe gömülmüş durumda. Gürmin Holding’den önce de çalışan 280 madenci çalışıp maaşlarını almaya devam etse de, madende işler ‘rölantide’. Yeni Çeltek’te çalışan Kayadüzü köylü dokuz işçiden ikisi, amcaoğulları Besim Şahin ve Yusuf Şahin, Soma’nın madene geliş sürecini şöyle anlatıyor: “Maden hisselerinin yarısı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’na, bir kısmı Amasya Şeker Pancarı A.Ş.’ye, bir kısmı da Amasya, Merzifon ve Suluova Belediyelerine aitti. İhale sürecini hiç duymadık, 39 yıllığına rödovansla kiraya verdiler. Bizden saklı oldu.” Dediklerine göre tek kârları, Soma Holding’in madeni, tümü sendikalı olan işçileriyle devralması olmuş; böylece sendikal hakları ellerinde kalmış.
Yeni Çeltek’te, Türkiye Maden İş sendikası örgütlü. Yani Soma faciasının yaşandığı madende de örgütlü olan sendika. Ve işçilerin bahsettiği sendikal hak ta maalesef sadece ‘görece’ yeni bir yüksek maaştan ve yılda dört ton kömürden ibaret. Soma Holding Yeni Çeltek’e geldiğinde, sendikalı işçilere isterlerse tazminat hakkıyla işten çıkabileceklerini, istedikleri zaman da geri dönebileceklerini söylemiş. Birkaçı da öyle yapmış, kredi borçlarını ödemek için tazminatı alıp işten çıkmış, geri döndüğünde de tüm sendikal haklarını kaybetmiş olarak, aldığı maaşın yarısından azına çalışmaya başlamış. Holding madene geldiğinde 13 işçiyi gerekçesiz işten çıkarmak istemiş; “Burada büyük grevlerden sonra başlamış bir dyaanışma var” diye anlatıyor Besim Şahin, “Biz hemen 16.00-24.00 vardiyası olarak işe gitmedik, grev yaptık. Arkadaşlarımızı da atamadılar. Bu işten çıkarmanın Sendika başkanının bilgisi dahilinde yapıldığını öğrendik. Biz grev yapalım diyince ‘yapmayalım’ dedi sendika başkanı. “
90’ların ortasında madene giren işçiler, Türkiye Maden İş Sendikasını, işçiyi temsil etmemesi nedeniyle eleştiririyor. Üç dönemdir başında bulunan Gülahmet Gül’ü “kendi payına çalışan hükümet yanlısı bir adam” olarak tanımlıyorlar. Bu iddiaların aslını Türkiye Maden iş Merzifon şube başkanı sendika başkanı Gülahmet Gül ve başkan yardımcısı Hakan Çatal’dan öğrenmek isterdik; fakat bizimle görüşmeyi kabul etmediler.
Madencilikten başka seçenek yok
Marzifon ve Suluova civarında toplam beş maden bulunuyor. Eski Çeltek ve Yeni Çeltek dışında, Polat, Beşler ve Atakol madenleri de üretime devam ediyor. Yusuf Şahin’in aktardığı kadarıyla kendi çalıştıkları maden diğerlerine göre daha donanımlı ve daha modern. Yine de denetimde sorunlar var: “Emniyeti hafife alıyorlar bizce. İlk geldikleri dönem gibi değil. Soma faciasında da hafife almalarının bedelini gördük.”
İki işçi de, baba mesleği olan madencilikten başka seçimleri olmadığını söylüyor. Yer üstünde çalışan Yusuf Şahin, “maddiyat yüzünden ya da kapasite meselesi, başka birşey olamadık” diyor; “Bizim jenerasyon böyle. Bizimkiler çalışmak için dışarıya göndermemiş. Tarım yapacak arazi yok, hayvancılık zaten bitti.”
Besim Şahin ise iki sene İstanbul’da çalıştıktan sonra köyde yaşamak istediğine karar vermiş. Aklında maden çalışmak hiç olmamasına rağmen kendini madende bulanlarda. İşini seviyor, sevmeden işinden zevk alamayacağını söylüyor. Peki oğlu madenci olsun ister mi? “İstemem. Çünkü orada her an ölüm riski var. Büyük bir kazadan kurtulma şansın çok nadir.” Kendisi iş kazası geçirmiş, yanında göçük altında kalanı da kurtarmış: “Bir gün arkadaşımla çalışıyoruz. Hafif dar bir yer vardı. zinciri takıp geri gelecekti. Gidince üstüne göçtü. Sesi geliyor, “kurtar beni!” diye bağırıyor. İster istemez etkileniyorsun. Kurtardık ama o çığlık çığlığa sesini unutamadım.”
kaynak: yeşilgazete / Gözde Kazaz