Kaynak:Açık Radyo, 19 Nisan 2011
“Uğraşacağız, şiddet kullanmadan ama vargücümüzle.” İklim Değişikliği ve küresel ısınma konusunu dünyada en kapsamlı biçimde ele alan kişilerden gazeteci, akademisyen ve 350.org’un kurucusu, aktivist Bill McKibben,
dünyada küresel iklim hareketinin yeni stratejisi hakkında ilk açıklamalardan birini, dinleyicisi olduğu Açık Radyo’ya yaptı. Kanada’nın Vancouver kentinde kalabalık bir izleyici kitlesi önündeki konferansı öncesinde Avi Haligua kendisiyle kısa ama özlü bir söyleşi gerçekleştirdi.
Avi Haligua: Daha önce de size söylediğimiz gibi dinleyicilerimiz sizi iyi tanıyor ve bir girizgâha da gerek yok. Biz Açık Radyo’da 10 küsur yıldır küresel iklim değişikliği ile yoğun bir şekilde ilgileniyoruz. Ama gerek bilimsel veriler, gerek devletlerin konumları, gerekse insanların algılamaları vb. çok hızlı bir şekilde değişiyor. 10 yıl önce diyorduk ki, böyle giderse 100 yılın sonunda büyük bir felaketle sonuçlanacak bu iş. Ama şimdi bakıyoruz ki, kendi ömürlerimiz içinde bile görebileceğiz bu felaket durumunu. Ne diyorsunuz?
Bill McKibben: Çok ilginç bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz. Bilim çok net bir şekilde gösteriyor ki, iklim bizim önceden tahmin ettiğimizden çok daha hızlı bir şekilde ve çok daha büyük ölçekte değişiyor. Yani, kuzeyde kutup bölgesinde buzlar daha önceden yapılan tahminlerden çok daha hızlı eriyor... Okyanuslar hızla asitleşiyor, ki böyle bir şeyi yakın zaman öncesinde kimse kestiremezdi... Muazzam sıcak hava dalgalarına tanık oluyoruz... Geçen yıl, tarih boyunca kayıtlara geçen en sıcak yıl oldu... Ayrıca dünyanın dört bir yanında çok büyük seller-sular, tufanlar olduğunu görüyoruz. Ki, bunlar, sıcak havanın soğuk havadan çok daha fazla su buharı barındırmasının doğrudan sonucu. Yukarıda daha fazla su varsa, o su mutlaka aşağı inecektir tabii. Bunun en büyük ve en trajik örneği de geçen yaz Pakistan’da yaşanan sel felaketiydi... “En önemlisi, büyük bir kitle hareketi inşa etmek”
AH: Pakistan’ın çok büyük kısmını, neredeyse tamamını kaplamıştı değil mi?
BM: Evet, inanılacak gibi değildi. Havsala almaz birşeydi... Yani, bir açıdan bakıldığında iklim krizi çok daha net hale geliyor. O öyle olurken, işin tuhaf tarafı şu ki, öte yanda siyasi durum gitgide daha korkunçlaşıyor. Hiçbir sonuç elde edemiyoruz. Bundan 10 yıl önce bu konuda ilerlemeye yatkın gibi görünüyorduk. Şimdiyse, sıfıra sıfır, elde var sıfır... Kopenhag görüşmeleri çöktü, Amerikan Kongresi hiçbir şey yapmıyor, konuyu ciddiye alan ülke sayısı pek az... Fosil yakıt endüstrisi istediğini elde etmiş gibi görünüyor. Öylesine zengin, öylesine güçlüler ki, duruma iyice hakim olabiliyorlar. İşte bu sebeple de, şimdi düşünüyoruz ki, en önemli şey, bu büyük kitle hareketini inşa etmek. Son birkaç yıldır 350.org etrafında oluşturmaya çalıştığımız hareket gibi. Bu arada, Türkiye’de yapılan müthiş çalışmayı da minnetle anıyoruz. İlk büyük küresel eylem gününden bahsediyorum. Muazzam birşeydi... Bu konularda ne zaman bir konuşma yapsam, gösterdiğim fotoğraflardan biri de İstanbul eylemi oluyor. Acayip güzeldi...
AH: Bundan biz de gurur duyuyoruz tabii.
BM: Evet, muazzamdı. Şimdi, bu küresel kitle hareketini çok daha büyük hale getirmek zorundayız. Bu sene kilit tarih olarak 24 Eylül gününü seçtik. Yeni bir devasa küresel eylem günü olmalı. Bu seneki, daha öncekilerden biraz daha keskin olmalı. Bu sene altını çizeceğimiz noktalardan biri de, hareket olacak. Moment yani. Birçok yerde insanlar bisikletleriyle olacak. Ya da yürüyüş halinde olacaklar. Ve, işleri yürütenlerin karşısına ciddi taleplere çıkacağız. Artık bu meseleyi ciddiye almalarının zamanının geldiğini bildireceğiz onlara.
AH: Ama, şu da var. Biz meselâ 2005’te bir anlamda normal insanlar değildik. Küresel ısınmanın insan faaliyetleri sonucu olduğu konusu henüz kesinlik kazanmış değildi. Şimdiyse, herkes bu konuda bir tür anlayış birliğine varmış gibi. Biz birşeyler yaptık, ondan olmuş olabilir diyor. Oysa, tam aksine, herhangi bir siyasi başarı, bu konuda bir girişim filan yok ortada... Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama, mesela bende şöyle bir his var: Küresel olarak bir diktatörlükte yaşıyormuşuz gibi bir durum. Bir itiraz, bir talep var... Bu talebin etrafında devasa bir hareket de mevcut. Özellikle 350.org etrafında. Yani, küresel bir sorun var, küresel bir talep de var bu sorunun çözülmesi için. Ama, gerçekte hiçbir şey yapılmıyor. Bir çeşit Mısır ya da Libya durumu gibi yani, küresel ölçekte. Bu işten çok kâr edenler var bir tarafta; öbür tarafta da...
BM: Evet, öyle. Mesela, Mısır’da ya da Tunus’ta olanlar, bir ölçüde, yılın en umut verici olguları. İnsanlar, nihayet, “yeter artık; bu kadarı da fazla!” dediler. Birşeyler yapmanın zamanıdır!” diye düşündüler ve nasıl yapacaklarını gösterdiler. Şiddet kullanmadan, ama güçlü bir şekilde... Ellerindeki yardımcı araçları, yani interneti vesaireyi gerçek ve güçlü bir direniş hareketini örgütlemekte kullandılar. Hedef somut olduğu, insanların kendi kaderlerini doğrudan etkilendiği zaman, veya böyle şeyler etrafta somut olarak cereyan ettiği zaman, bunu yapmak, ya da insanların bunun için örgütlenmesini sağlamak sanki biraz daha kolay ... Mübarek, oldukça somut bir hedefti yani... Ama, biz de uğraşacağız tabii. Vargücümüzle uğraşacağız, çünkü bu, yeryüzünde bugüne kadar meydana gelmiş en önemli olay! Bunu yapmaya gücümüz yettiği sürece uğraşmak zorundayız. Ben, bu savaşı kazanabilecek kapasiteye sahip olduğumuza inanıyorum. Fosil yakıt endüstrisinin büyük gücüne rağmen, bunu kazanabileceğimiz kanaatindeyim. Benim tek kaygım şu, bu savaşı zamanında kazanabilecek miyiz? İşte ondan çok emin değilim. Burada zaman konusu kritik önemde...
AH: Biraz da 350.org’dan konuşmak istiyoruz. Çünkü, sembolik önemi gayet büyük görünüyor. Taban kitle örgütlerini bir araya getiriyor; onları tek bir slogan etrafında birleştiriyor ve dünya üzerinde tek bir kitle hareketi yaratmaya yöneliyor. Aslına bakılırsa, bu mekanizma işliyor da! “Step It Up!” (Vitesi Yükseltelim) adlı hareketi başlattığınızda da radyoda bunun üzerinde epeyce konuşmuştuk. Ama 350.org daha büyük ve önemli gözüküyor. Şimdi yeni kampanyalar var mı? Biraz da bunlar üzerinde konuşalım.
BM: Bütün olumsuz gelişmelere rağmen iyi gidiyor. Aslında ben Kopenhag iklim müzakereleri süreci çökünce bütün iklim hareketi de çöküp gider diye hayli endişelenmiştim. Ama geçen sonbaharda, Ekim’de bu muazzam 10/10/10 Küresel Çalışma Partisi’ni gerçekleştirdik. Dünyada Kuzey Kore hariç bütün ülkelerde oldu bu. Yeryüzünün dört bir yanında 7,400’den fazla eylem gerçekleşti. Bu yıl da, 24 Eylül’de büyük bir eylem günü düzenliyoruz. "Hareketli Gezegen" (Moving Planet) adını verdik. İnsanları harekete geçirmeye yönelik bir çağrı... Ayrıca, bu konuda ilerlemenin önünü kesmekte paranın gücünün ne kadar önemli bir rol oynadığı konusundaki farkındalığımız da epey arttı.
AH: Ben de oraya gelmek üzereydim: Amerikan Ticaret Odası’nın rolüne karşı eylemler...
BM: Evet, ABD’de bu konuda büyük bir kampanya başlattık. ABD Ticaret Odası, fosil yakıt şirketleri adına her türlü ilerlemeye taş koyan berbat bir lobi. Dahası, şimdilerde şunu anlıyoruz ki, dünyanın her tarafında kendilerine bağlı kuruluşları, filiyalleri de var. Dolayısıyla, birçok ülkede bunlardan var; sanırım Türkiye’de de Amerikan Ticaret Odasının bir filiyali var. Dolayısıyla, şimdi bu konularda çalışma yapacak insanlar bulmaya ihtiyaç var. Bu “şube”de çalışan üye firmalar hangileri, kimler çalışıyor, onları bulmak lazım. Onlarla temasa geçmek, ve anlatmak lazım: “Bakın, ABD Ticaret Odası sizin adınıza böyle şeyler yapıyor. Bu konularda sizin adınıza konuşmak ve hareket etmek hakkına sahip olmadıklarını açıklamalısınız” demek lazım. “Çünkü, Amerikan Ticaret Odası bu lobiciliği sizin adınıza yaptığını iddia ediyor. Onların iklim değişikliği konusunda ilerlemeleri engellemesini onaylamıyorsanız, bunu onaylamadığınızı belirtmelisiniz” demek lazım... Bu faaliyetleri ve bunu yapanları teşhir etmeliyiz, çünkü paranın gücü, bilimin gücünü bastırıyor şu anda.
AH: Burada bir tür Mübarek mi görüyoruz? “Safdilliğimiz Azalıyor: Liderlere asıl böyle davrandıklarında siyasi hayatlarının sona ereceğini göstermeliyiz.”
BM: İyi soru. Bence, safdilliğimiz giderek azalıyor. Hayli uzun zamandır şöyle düşünüyorduk saf saf: “Eğer insanlara sorunun ne olduğunu söylersek, onu çözmek için birşeyler yapacaklardır!” Böyle düşünüyorduk işte. Ama şu sıralarda çok açık görülüyor ki siyasi liderler sorunun ne olduğunu gayet iyi biliyorlar. Biliyorlar da, sorunun altında yatan, o soruna sebep olan güçlerle kapışmaya hiç mi hiç niyetli değiller. Çünkü, birşeyler yaparlarsa, bunun siyasi kariyerlerinin sonunu filan getireceği kanaatini taşıyorlar. İşte bizim yapmamız gereken şey ta da bunun aksi: Yani, siyasi liderlere asıl böyle davrandıklarında siyasi hayatlarının sona ereceğini göstermeliyiz.
AH: Evet, aynen öyle. Bir sorumuz da şu: Madem şu anda Kanada’da bulunuyoruz, dinleyicilerimizin çoğunun Kanada’nın iklim değişikliği konusundaki rolü hakkında fazla bilgiye sahip olmadıklarını varsayarak, size Kanada’nın karbon diyoksit salımlarını kısmak için neler yaptığını ve kumullardan petrol çıkarma girişimlerini soralım.
BM: Kanada, bir zamanlar, ABD ile kıyaslandığında, çevreye çok saygılı, büyük liberal ülke modeli olarak görülürdü. Ama şimdilerde, bazı açılardan dünyanın en büyük çevre kirleticilerinden biri olarak ortaya çıkıyor. Zift kumullarından petrol elde etme konusunda tam istim ilerliyorlar. Bu da, dünyada tahayyül edilebilecek en kirli enerji elde etme yöntemi. Neresinden bakılırsa bakılsın dehşet verici bir yöntem. Yani, Kanada, kişi başına kirletme açısından olabilecek en kötü noktada bulunuyor. Dolayısıyla, Kanada yurttaşlarının öne çıkıp, bu korkunçluğu durdurmasına ihtiyacımız var.
AH: Çok teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz birşey var mıydı?
BM: Ben teşekkür ederim. Özetle çok iyi bir mülakat oldu. Ekleyeceğim birşey var sadece: Türkiye’de bu amaç uğrunda çalışan insanlara içten bir teşekkürü borç bilirim. Özellikle Açık Radyo’ya. Bütün bu yoğun mücadelenin ardındaki gücün nereden geldiğini iyi biliyorum. Bu arada, Açık Radyo’yu internet üzerinden de sürekli dinlediğimi söylemeliyim. Konuşmaları anladığımı söyleyemem elbette, ama orada müthiş güzel müzikler çalınıyor durmadan. Blues filan... Ayrıca, birçok İngilizce mülakat ve programa da rastlıyor insan. Onları da düzenli olarak dinliyorum. Gerçekten keyifli!...
AH: Bu da bizim için bir haber niteliğinde! İnsana bayağı motivasyon veriyor. Çok teşekkürler.
* Power Shift 2011 15-18 Nisan tarihleri arasında Washington DC'de yapıldı. 18 Nisan'da 5000 genç Washington'da Beyaz Saray'ın önünde toplandı.