ABD'yi kasıp kavuran aşırı sıcak, fırtınalar ve kuraklık nihayet Amerikalıların çoğunluğunu, iklim değişikliğinin üzerimizde gürlediğine ikna etti. Bloomberg News’a göre, artık Amerikalıların yüzde 70’i iklimin değiştiğine inanıyor. Çözüm bulmakta geç kalındı kalınmasına ama belki de, nihayet şimdi, bu meydan okumaya karşılık vermeye hazırız.
Rolling Stone dergisinin son sayısında Bill McKibben, resmin gerçekten ne kadar vahim olduğunu ortaya koyuyor. Zaten gezegeni 0.8 santigrad derece ısıtmışız ve hava giderek daha korkutucu hal alıyor. Kopenhag İklim Konferansı’nda dünyanın üzerinde uzlaştığı husus, ısı artışının 2 dereceyi geçmemesi olmuştu; gerçi iklimbilimci Jim Hansen bu düzeyde bir artışın bile felakete davetiye çıkaracağı uyarısını yapmıştı. Mevcut eğilim devam ederse, küresel ısınma daha da artacak. Eyleme geçilmesini ise güçlü petrol, gaz ve kömür şirketleri engelliyor. Milyarlarca dolar kâr eden bu şirketlerin siyasi kampanyalara, iklim değişikliğini inkâr eden düşünce kuruluşlarına ve sağ kanat medyaya aktaracak bol bol parası var.
Alarm zillerinin ilk kez çaldığı 20-30 yıl önce harekete geçseydik, iklim güvenlikli bir dünyaya geçiş daha aşamalı, daha az sarsıcı olabilirdi ve biz de çok daha fazla mercan kayalığı, orman, buzul ve tür kurtarabilirdik.
Zaman giderek azalıyor
Büyük iklim değişikliğini kaçınılmaz kılan miktarda karbon zaten atmosfere salındı. Buna rağmen kuraklık, fırtına, aşırı sıcaklık, deniz seviyesi yüksekliğini arttıran değişiklikle yeryüzünde yaşamı ortadan kaldıracak değişiklik arasında dağlar kadar fark var. Fizikçi Stephan Hawking, dizginlerinden boşanacak bir küresel iklim değişikliğinin, Dünya’yı, insan yaşamının mümkün olmadığı Venüs gibi bir gezegene dönüştüreceği uyarısını yapanlar arasında.
Bundan daha acil bir durum olamaz. Etkin bir tepki vermek bizi aşıyor mu? Böyle düşünmek için pek çok sebep var. ‘Kirli Enerji’nin eylemi engellemeye devam edeceği muhakkak. Uluslararası işbirliği zor. Ve tercih hakkı verilse, çoğumuz mümkün olduğunca uzun süre rahatımızı bozmayıp inkâr içinde kalmayı yeğleriz.
Oysa felaketten kaçınmak için atılması gereken adımlar, aslında bizim gibi yaratıcı ve çalışkan insanların kapasitesi dahilinde. Nitekim dünya çapında şehirler, kasabalar, aşiretler, sorumlu işadamları ve eylemciler, bazı değişiklikler gerçekleştiriyor. Ama bunun seviyesini çabucak yükseltmemiz şart.
Nazilerin Avrupa işgali ve Pearl Harbor’ın bombalanmasıyla artık tehdit görmezden gelinemeyecek hal aldığında, bütün bir toplum olarak bir araya gelmiştik. Otomobil fabrikaları tank üretimine yönlendirilmiş, kauçuk ve metal yeniden dönüşümden geçirilmiş, herkes zafer bahçeleri kampanyasıyla kendi sebze-meyvesini yetiştirmişti. Pek çok kişi de savaşa gitmişti.
Felaketi def etme çabasını inşa etmek ve sürdürmek için böylesine derin vatanseverlik üzerine kurulu o düzeyde seferberlik gerekiyor. Bu, çiftçilerimizin, sahil kentlerimizin, çocuklarımızın besin tedarikinin, herkesin yeterli suya erişiminin, balıkçılık bölgelerinin ‘Kirli Enerji’nin kâr ve gücünün önüne konulması anlamına geliyor. İşte çağımıza damgasını vuracak ve her birimizin çalışmasını gerektirecek görev bu.
Bunun için ne gerekiyor? Dört yıl önce YES! dergisi, iklim krizini geriye çevirmenin yollarına dair kapsamlı bir araştırma yayımlamıştı. İşte temel fikirler:
1- Besin sistemimizi yeniden yönlendirmeliyiz. Çünkü bu sistem, gıda ürünlerini uzun mesafeli nakletmesi, tarımda kimyasal kullanımı, ormanların yok olmasına yol açan biçimde çok fazla tahıl vererek et üretmesiyle iklim sorununa şaşırtıcı çapta katkıda bulunuyor. İyi haber ise eti yenen, sütü içilen hayvanların otla beslendiği, sebze ve meyvelerin taze ve sağlıklı olduğu yerellik temelli yeni bir gıda sisteminin filizlenmesi.
2- Kirli yakıtları sübvanse etmeyi bırakmalı ve karbon salımını fiyatlandırmalıyız. Reagan yönetiminin eski üyelerinden George Shultz’un şimdilerde önerdiği gibi karbonu vergilendirmeliyiz. Ya da sınırlı miktarda karbon salımı hakkını açık arttırmayla satılığa çıkarabiliriz. Her halükârda buradan elde edilecek geliri, tüm Amerikalılara eşit dağıtmalıyız. Ne de olsa atmosfer hepimizin... Kirletenler, havamızı bedava çöplük gibi kullanmak yerine bunun bedelini ödemeli. Fosil yakıtları vergi mükelleflerinin parasıyla sübvanse etmeye de son vermeliyiz. Karbon kirlenmesini doğru biçimde fiyatlandırmamız, yeni icatları, akıllı-karbonu düşük kalkınmayı teşvik edecek biçimde piyasaya güçlü bir sinyal gönderecektir.
3- Kent ve kasabaları nasıl inşa ettiğimiz ve nasıl gezindiğimizi yeniden düşünmeliyiz. Otomobile bağımlı, yayılıp genişleyen banliyöler devri bitti. Avrupa’da şehir ve kasabalar derli toplu, toplu ulaşım yeterli, yürüme ve bisiklete binme destekleniyor ve son derece güvenli. O yüzden Avrupalılar, bizim kullandığımız gazın çok küçük miktarıyla idare edebiliyor. Avrupalılar, Amerikalılara kıyasla çok daha ince ve sağlıklı. ABD ’de banliyö evleri ve alışveriş merkezleri artık terk edilirken, mahalle dükkânları, yerel besin ve enerji ağına dayanan daha yekpare ve yaya dostu bir yaşam biçimi geliştirmenin zamanı.
4- Enerjiyi yeniden icat etmemiz lazım. Yerin altında milyonlarca yıldır sıkışarak fosil yakıtları oluşturan dinozor kemikleri ve bitki kalıntılarını on yıllardır yakıyoruz. Bu, atmosferin istikrarına zarar vermekle kalmıyor, son rezervleri çıkarmak için giderek daha tehlikeli ve pahalı işlemler gerektiriyor: Appalachia’da kömür çıkarmak için dağların zirveleri havaya uçuruluyor, Alberta’da kirli katran kumundan petrol çekiliyor, Kuzey Kutbu’nda sondaj, Meksika Körfezi’nde derin sondaj yapılıyor. Amerika ’nın başka ülkelerin petrol rezervlerine erişiminin askeri maliyetini de unutmamak lazım.
Neyse ki enerjinin tasarruflu kullanımıyla ilgili akıllı icatlar ve yenilenebilir teknolojiler var. Fakat bu işin gerçekten yürümesi ve işsiz Amerikalıların çalışıp yeni baştan daha sürdürülebilir ekonomi kurmaları için 2. Dünya Savaşı düzeyinde bir seferberlik başlatıp binaları soğuğa karşı izole etmeliyiz, enerji tasarruflu imalata geçmeliyiz, toplu taşımaya ağırlık vermeliyiz, rüzgâr ve güneş enerjisi kullanmalıyız. Hükümet sadece enerji tasarruflu teknolojileri desteklemeli ve satın almalı, fosil yakıt kullanan her türlü ulaşımla ilişiğini derhal kesmeli. Kömür ve doğalgazla elektrik üretimini bırakmak için tarih belirlemeliyiz. Buna uymayan elektrik üretim-dağıtım şirketleri de halkın el koymasıyla kamulaştırılmalı.
5- Kirli enerjinin çıkarılmasını, nakledilmesini ve ihracatını engellemeliyiz. Kuzeybatı halkının yaptığı gibi, Wyoming eyaletindeki Powder Nehri Havzası’ndan çıkarılan kömürün Çin’e ihracatına ‘hayır’ demeliyiz. Giderek tehdit altına giren Ogallala akiferimizin üzerinden geçmesi ve Çin’e katran kumu petrolü taşıması planlanan KXL boru hattına ‘hayır’ demeyi sürdürmeliyiz. Kuzey Kutbu’nda sondaja ‘hayır’ demeliyiz. Üniversite bağışları, emeklilik fonları gibi kontrol edebileceğimiz her türlü paranın, temiz enerjiye geçene kadar Kirli Enerji şirketlerine yatırım yapmasını durdurmalıyız.
Martin Luther King Jr. 4 Nisan 1967’de Riverside Kilisesi’nde yaptığı konuşmada “Şimdi büyük bir aciliyetle karşı karşıyayız... Sayısız uygarlığın beyazlamış kemikleri ve yerle yeksan kalıntıları üzerinde şu acıklı sözler yazar: Artık çok geç” demişti.
Çocuklarımız ve onların çocukları aşırı ısı ve dehşet verici fırtınalarla karşı karşıya kaldıklarında, gerçekten çok geç olabilir. Bizim harekete geçmemiz içinse henüz çok geç değil. İklim faciasına dönüşebilecek bir krizi hâlâ önleyebiliriz. Ertelemek için mazeret yok.
Kaynak: Radikal, 13 Ağustos 2012