Türkiye, geçen hafta iklim değişikliğiyle mücadelede takındığı vurdumduymaz tavra uygun olarak ve kendi adına da epey büyük bir adım atarak, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İklim Değişikliği Dairesi Başkanlığı'nın kapısına kilidi vurdu. Seragazı salımlarının azaltılması, iklim değişikliğiyle mücadele politikalarının oluşturulması, sanayi ve enerji sektörleriyle bu mücadele kapsamında işbirliği yollarının aranması için dairenin bakanlık seviyesine çıkarılması gerekirken, İklim Değişikliği Dairesi Başkanlığı, bundan böyle geçmişte de olduğu gibi Hava Yönetimi Dairesi Başkanlığı altında bir şube olarak yer alacak.
Ani bir kararla kapatılan İklim Değişikliği Daire Başkanlığı, Temmuz 2010 tarihinde o zamanki adıyla Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesinde faaliyetlerine başlamıştı. Kurulduğu dönemde, İklim Değişikliği Dairesi Başkanlığı'nın, iklim değişikliğine ve ozon tabakasının incelmesine neden olan maddelerin kontrolü, geri kazanılması ve bertarafına ilişkin olarak ulusal ve uluslararası gelişmeleri izleyip değerlendirmesi, konuyla ilgili politika ve strateji belirleyerek, uygulamaya yönelik çalışmalar yapması hedefleniyordu. Faaliyette olduğu kısa dönemde İklim Değişikliği Dairesi, Türkiye'nin İklim Değişikliğine Uyum Projesi ve Uyum Stratejisi, İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Toplantıları koordinatörlüğü gibi bazı faaliyetler gerçekleştirdi.
Bakanlığa göre çevre ve iklimle ilgili gelişmeler önemsiz
Kentsel dönüşüm adı altında, şehirlerin her türlü rantsal faaliyete açılması ve belli bölgelerinin soylulaştırılması hamlelerine kendini epeyce kaptırmış olsa gerek ki, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, çevre ve iklimle ilgili gelişmeleri önemsiz görüyor. Dünyada yayımlanan pek çok rapor ve bilimsel çalışma, dünyanın küresel ısınma ve beraberinde getireceği felaketler bakımından geri dönülmez bir noktaya doğru hızla ilerlediğini ortaya koyarken, Türkiye'nin tutumuna akıl sır erdirmek pek mümkün değil. Buna bir de kömür başta olmak üzere iklim değişikliğinin bir numaralı sebebi durumundaki fosil yakıtlara yönelik yatırımları destekleyen politikaları da eklenince, Türkiye, kendi intiharını kendi eliyle hazırlıyor demek abartılı kaçmasa gerek. Buradaki en büyük yanılgı, dünyayı kendi fiziki sınırlarından ibaret sanarak, dünyanın çeşitli yerlerinde iklim değişikliği ya da aşırı iklim olayları sonucu meydana gelen felaketlerin buralara hiç uğramayacağını düşünmek...
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın bu hamlesi, İklim Değişikliği Dairesi'nin şubeye dönüştürülmesi bize bu dairenin daha önemsiz hâle getirilmesinden çok, Türkiye'nin iklim değişikliğiyle mücadeleye değil, fosil yakıt bazlı enerji politikalarının uygulanmasına daha çok önem verdiğini bir kez daha gösteriyor.
İklim meselesi kimin meselesi?
Avrupa'dan örnek vermek gerekirse, İngiltere, Danimarka, Almanya, Fransa başta olmak üzere iklimle ve çevreyle ilgili bakanlıklar bulunuyor. Gerçi bu aralar AB hedefinden çok Şangay Beşlisi'ne katılmayı düşünen Türkiye'nin AB'ye değil de Şangay Beşlisi'ne kendini yakın hissetmesi doğal. Üç tane nükleer santral yapmayı planlayan Türkiye bir kenara, dünyada en fazla inşaat hâlindeki nükleer santralin Şangay Beşlisi'nin iki ağır topu Çin ve Rusya'da bulunması tesadüf olmasa gerek...
Merak edilen noktalardan biri, bu kurumun küçülmesinin ardından çalışmalarına ne şekilde devam edeceği. Bu gelişmenin ardından Türkiye'de iktidar sahiplerinin, konuyla ilgili bürokratların, iş dünyasının bir an durup kendine şu soruyu sorması gerek: İklim meselesi kimin meselesi? Sizin sandığınız gibi gelecek kuşakların değil, tam da bugünün meselesi...
Pelin Cengiz
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
(Taraf)