Amasra, uzun bir süredir termik santrale karşı mücadele veriyor. Yıllardır devam eden ve artık bürokratik bir yılan hikayesine dönmüş olan Hattat Holding’in termik santral projesinde, artık karar verme zamanı geldi. Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, önüne gelen son ÇED dosyasına onay verirse Amasralıların karşı çıktığı termik santralin yapımının karşısında, hukuki süreç başlayana kadar, engel kalmayacak.
Özellikle son aylarda kamuoyunun da gündemine gelen Amasra’daki termik mücadelesine daha yakından bir bakış atmak için ilçeye gittik. Bölge halkı termik santrale neden karşı? Bartın’a bağlı bu ilçede kömür madeninin yeri nedir? Amasra umudunu neye bağladı? Yeşil Gazete’de dört gün boyunca bu soruların cevabını aktarmaya çalışacağız. İlk bölümde ise termik santral süreciyle ilgili bilgileri tazeliyoruz.
1. Bölüm – Amasra: Nereden nereye
Ahmet Naim’in ‘Yeraltında Kırk Beş Sene’ kitabı, 15 yaşındayken girdiği Zonguldak madenlerine yıllarını veren ve 1931’de emekli olan Ethem (Yemelek) Çavuş’un hikayesini anlatır. ‘Madencinin kara yazısı’ olan ateşnefes (grizu), körnefes (karbonmonoksit zehirlenmesi) ve çökmelerle onlarca meslektaşının ölümüne şahit olan Ethem Çavuş’un hikayelerinde hep tetikte olmak, arkadaşını kollamak ve hep çalışmak vardır. Yıllarını madene vermiş bu işçinin anılarını okurken iş güvenliği ve çalışma koşullarının o günden bugüne daha ‘kurumsal’ bir hale büründüğü karşılatırması yapılabilir; ama yine de, örneğin Kurci Kumpanyası’nda çalışırken patlayan grizuda 67 madencinin öldüğünü anlatıp şunu ekler Ethem: “Şirket, ölenlerin ailesine yedi para olsun ödemedi. Yanık ameleler de birer katır sırtına atılıp köylerine gönderildiler.” Ya da, 1890’lı yıllarda havzaya giren Fransa sermayeli Ereğli maden şirketinin getirdiği ‘fenni’ uygulamaları da şöyle hatırlar: “Fransız şirketi ne madeni düşünüyordu, ne de işçiyi. Tek derdi daha çok üretim ve tabii kâr idi.” Bazı şeyler değişmiyor.
Şimdi 20. yüzyıl başındaki bu maden tanıklıklarının geçtiği Zonguldak maden havzasının batı ucuna ve bugüne uzanalım. 1953 yılında faaliyete geçen, 1965’te ise yaklaşık 5 bin işçinin çalıştığı Amasra’daki maden ocağı bugün geçmiş günlerine göre epey sessiz. Maden halen Taş Kömürü İşletmeleri’ne (TTK) bağlı olsa da, 1980’lerde başlayan özelleştirme süreci, işçilerin erken emekli edilmesi, yerine de daha az işçinin alınması ve göç gibi etkenler bir araya gelince maden gittikçe küçülen bir işletme haline geldi. Bugün artık yaklaşık 700 kişi çalışıyor, yılda da yaklaşık 350 bin ton kömür çıkıyor. Fakat bu küçük madenin yer aldığı bölge birkaç yıldır büyük bir mücadeleye ev sahipliği yapıyor. Hattat Holding’in bölgeye yapmak istediği HEMA Termik Santrali, Kalker Ocakları ve Kül Depolama Sahalarına karşı çıkan halkın ‘Bartın Platformu’ girişimiyle yürüttüğü bir direniş hikayesi bu.
HEMA kömür madenlerinde çalışan Çinli işçileri daha önce fotoğraflamış olan fotoğrafçı Gençer Yurttaş’la birlikte, hikayeyi öğrenmek için Amasra’dayız. Öncelikle belirtmek gerekir ki, ilçede termik santrale karşı gelişen muhalefeti ve bu muhalefetin nedenini anlamak için konuştuğumuz insanların hepsi termik santrale kayıtsız şartsız karşı. Santralin çevreye ve insan sağlığına etkileri malum olsa da, Amasralıların neredeyse hepsinin ağız birliği etmişcesine aynı argümanlarla karşı çıkıyor olması, hem örgütlülük hem de dertlerin somutluğu konusunda bir veri sunuyor bize.
Balıktan kömüre
1945 yılında beri pansiyon turizminin yapıldığı, ülkenin neredeyse ilk turizm ilçesi olan Amasra, kışları yaklaşık 7 bin nüfusa sahip olsa da yazın bu nüfusunu kat be kat aşıyor. Bayram dönemindeki haberleri hatırlarsak, tatil dönemlerinde bazen ilçede kalacak yer bile bulunmuyor. Ankara başta olmak üzere, İç Anadolu şehirlerine en yakın deniz kıyısı olması hasebiyle yıldızı erken parlayan Amasra esasında yüzyıllar boyunca bir balıkçı kasabası olarak bilindi. Ta ki 1960’larda maden bölgeye gelene kadar. Madenin hem turizm hem de balıkçılığın yerine geçtiği yaklaşık 30 yıllık dönemin ardından Amasra, sinema ve dizi sektörü için bir set işlevi görmeye başlayınca turistik bir bölge olarak tekrar hatırlandı.
2005 yılında ortaya çıkan termik santral tehdidine karşı ilçede çıkan sesin büyük oranda sorumlusu ise Bartın Platformu. Mesut Yılmaz döneminde ilçeye yapılmak istenen mobil santrallerden beri çevre mücadelesinin içinde bulunan söz konusu platformdan Prof. Dr. Erdoğan Atmış’la buluşuyoruz. Bu buluşma sürecin nereden nereye geldiği, Ankara’da atılan imzalarla bölge gerçekliğinin arasındaki mesafeyi göstermesi açısından önemli.
Orman değil, su kaynağı yok, turizm uğramamış
Hattat Holding, bünyesindeki HEMA Elektrik Üretim A.Ş. tarafından gerçekleştirilmesi planlanan Hema Termik Santrali, Kalker Ocakları ve Kül Depolama Sahaları projesi için 2009, 2010, 2013 yıllarında beş adet Çevre Etki ve Değerlendirme (ÇED) başvurusunda bulundu; bunlardan dördü, o zamanki adıyla Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından, 1/100 bin ölçekli Çevre Düzenleme Planı’na aykırı olduğu gerekçesiyle iade edildi. Fakat projenin ÇED süreci yine de 8 Mayıs 2014’te son İnceleme ve Değerlendirme Komisyon Toplantısı’nda nihai hale getirildi. ÇED Raporu’nun “nihai olarak kabul edilip inceleme ve değerlendirme sürecinin sona erdiğine” ilişkin karar ise 10 Haziran 2014 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın internet sitesinde yayımlandı. Atmış bu süreçle ilgili olarak “ÇED süreçlerinde Mekansal Planlama Müdürlüğü’nün görüşü önemli. Bakanlık toplantıda müdürlüğünün santralle ilgili olumsuz kararını sümen altı etti” iddiasında bulunuyor. Bartın Belediyesi, Amasra Belediyesi ve Bartın Üniversitesi’nin olumsuz görüşlerinin dikkat alınmadığı toplantıda, Orman ve Su İşleri Müdürlüğü kül depolama sahası için ayrılan yerin ormanlık alan olmadığı, Devlet Su İşleri Müdürlüğü ise bölgede içme suyu amaçlı sulak alan olmadığı yönünde rapor yazdı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü’ne göreyse Amasra ve termik santralin yapılacağı Çapak Koyu, kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesi sınırlarında değil. 2013 yılında Orman Genel Müdürlüğü İzin ve İrtifak Dairesi Başkanlığı’nın verdiği rapora göreyse, ‘Gömü Köyü hudutlarında bulunan 324.910 metrekarelik alanın santral yapımı maksadıyla HEMA Elektrik Üretim A.Ş.’ye verilmesinde kamu yararı ve zaruret olduğu’ belirtiliyor.
Öte yandan, Amasra halkının en büyük endişe kaynaklarından biri olan enversiyon tehlikesi için de Halk Sağlığı Müdürlüğü’nün ‘sağlık açısından sakıncası yoktur’ yönünde rapor verdiğini aktarıyor Atmış. ‘Sıcaklık terselmesi’ olarak da bilinen enversiyon nedeniyle Amasra’da özellikle kış ayları yoğun sis altında geçiyor. İlçenin hemen arkasından yükselen dağlar bu yoğun sise eklenince, termik santralden çıkan zehirli havanın özellikle kış aylarında hayata cehenneme çevireceği konusunda vatandaşlar hemfikir.
Kim haklı?
Erdoğan Atmış’ın ve sonradan konuşacağımız kişilerin de aktardığı kadarıyla devletin farklı kademelerinin Amasra hakkında hazırladıkları raporlar da birbiriyle çelişiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı burasıyla ilgili turizm alanı değil kararı verirken, 5449 sayılı kanunla kurulan Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın (BAKKA) hazırladığı bölgesel kalkınma planında Amasra hem bir turizm bölgesi olarak tanımlanıyor hem de santralin yöre ekonomisi için en büyük tehdit unsuru olduğu belirtiliyor. Ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kendi planı olan ‘Zonguldak-Bartın-Karabük Çevre Düzeni Planı’nda, termik santral yapımının planlandığı Çapak Koyu mevkiinde sadece tarım, orman, liman ve balıkçı barınağı, turizm ve yerleşim alanı gibi kullanım şekillerine izin veriliyor.
Peki, 2005 yılında bölgeye geldiğinde önce kömür ocağı açacağını söyleyen, sonra termik santrali planı ortaya çıkan, kurulu gücü 2006’da 654 MW olarak telaffuz edilirken en son ÇED başvuru dosyasında 1332 MW’lık bir güce ulaşmış bir termik santral kurmayı tasarlayan; kurmuş olduğu üç kömür madeninden henüz kömürün çıkmadığı, devletin üretilecek enerji için alım garantisi verdiği santralin müellifi Hattat Holding ve yönetim kurulu başkanı Mehmet Hattat’ın bölgede termik santral kurma azmi nereden kaynaklanıyor? Amasralılara göre bunun cevabı, Enerji Bakanlığı’nın gittikçe büyüyen enerji politikalarında, bir de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Mehmet Hattat’ın Kayserili hemşeriler olmasında gizli. Fakat bu hemşerilik ilişkisinin, projenin 2009’dan beri birkaç kere reddedilmişken, 2014’e gelindiğinde kabul edilmesinde nasıl bir rol oynadığı söylentilerden öteye gidemiyor.
‘Bakanlığın geri adım atacağını sanmıyorum’
Haziran 2014’de ÇED projesinin askıya çıkmasıyla Amasralı esnaf kepenk kapatmış, tarihi Amasra kalesine insan zinciri yapılmış; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na göndermek üzere 42 bin küsur dilekçe toplanmıştı. Şehirde bazı dükkanlarda ve evlerde halen ‘Termiksiz Yaşam İstiyorum’ afişleri asılı. Amasra, bugünlerde endişeyle Çevre ve Şehircilik Bakanlı İdris Güllüce’nin ÇED raporunu imzalayıp imzalamayacağını bekliyor. Son olarak AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in 5 Ağustos’ta Amasra’yı ziyaret edip “Buranın maliyeti düşük olduğu için şirket termik santrali burada yapmayı düşünüyor. Termik santral konusundaki hassasiyetinizi anlıyorum. Bu konuda bakanlık tarafından gerekli karar verildi. Sizin düşüncelerinizi iletirim ama bakanlığın geri adım atacağını sanmıyorum” demiş olması da bu tedirgin bekleyişin üzerine tuz biber ekti.
Bugüne kadar herhangi bir hukuki işlem başlatmamış olan Bartın Platformu, korkulan olursa kararın iptali için İdare Mahkemesi’ne başvuracak. Bu sırada vatandaşlar da, Amasra’nın ölüm fermanı olarak tanımladıkları termiği engellemek için çadır nöbeti dahil türlü eylemlere başvuracaklarını şimdiden söylüyor.
kaynak: yeşilgazete / gözde kazaz