Bundan yaklaşık 2 bin 300 yıl önce, Pers Kraliçesi Amastris’in adını verdiği bu topraklarda önce balıkçılık ve ormancılık vardı. Sonra maden geldi. Bugünse Amasra artık yüzünü tamamen turizme dönmüş durumda. Tabii termik santral projesi onaylanmazsa.. Öyle ya, yaklaşık 10 kilometre yakınında termik santral olan bir turizm bölgesine kim gitmek ister?
İki koydan oluşan merkezi, Karadeniz’in deli hallerine oranla epey sakin olan deniziyle Amasra, özellikle İç Anadolu kentleri için en yakın ‘cennet’. 1940’larda Ankara’nın memurları başta olmak üzere ziyaretçiler ilçeyi keşfettiler ve belki de ülkenin ilk pansiyonculuk turizmi burada başladı. Bir yandan maden, bir yandan balıkçılık devam etse de ilçe sakinleri artık geleceklerini turizmde görüyor. Peki Amasra’nın turizmi bugünün şartlarında ne yana düşüyor ve termik santral mücadelesinde sağlam bir karşı argüman olabilir mi?
“Herkes karşı olmaya mecbur”
Çekiciler çarşısındayız. Batı Karadeniz’in ahşap ustalığından geçip hediyelik eşyaya dönüşmüş türlü çeşitli kaşıklar, buzdolabı magnetleri, kuklalar; el işi masa örtüleri, anahtarlıklar.. velhasıl turist olarak gelip yanınızda ne varsa götüreceğiniz türlü nesnenin bulunduğu sokak, ramazana denk gelmeseydik çok daha kalabalık olacaktı muhtemelen. Bu sokağın ilk hediyelik eşya dükkanının sahibi, 23 yıllık esnaf Ruhi Özman’a termik santrali soruyoruz; “Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış, bu santral işi de o hesap’ diyor. Yine de santralin yapılamayacağını düşünenlerden. Peki esnaf ne diyor? “Hepsi karşı. E mecburlar.. Buranın geçim kaynağının yüzde 90’ı turizm. Santrali isteyen ancak HEMA çalışanı olabilir.” Özman, Zonguldak Çatalağzı’nın en yakınlarındaki termik santral örneği olduğunu söyleyip, bazı havalarda oradan Amasra’ya gelen toz yağmurlarını anlatıyor.
“Termik isteyen yok ama harekete geçmiyorlar”
Sahilde bir kafe işleten Nesrin Demirci de Çatalağzı’nın tozlarından dert yanarak başlıyor söze. Aslen maden memleketi Zonguldaklı olan, 1976’da Amasra’ya gelen Demirci’nin aktardığı kadarıyla, yaz sezonunda Amasra’nın elektrik ihtiyacı var; fakat çözüm termik değil, rüzgar santrali; “Çanakkale’den sonra en çok rüzgar alan yer burası. Ayrıca santral için buradaki kömür yeterli olmayacak, dışarıdan kömür ithal edilecek.” Demirci’nin bir şikayeti de Amasra’nın yerlilerine oluyor, dediği kadarıyla termik karşıtı mücadele içinde hep dışarıdan gelenler aktif; “ Yerliler ‘eyleme bir kere katıldım ne gerek var bir daha’ derler, gelmezler. Termik isteyen yok ama harekete geçmiyorlar.”
“Zararlıysa devlet baştan izin vermeyecek”
Tam da Demirci’nin örgütlenmeyle ilgili dediklerini düşünürken karşımıza haftasonu pazarında tezgahı olan Gömü köylü Emine Yıldız çıkıyor da umutsuzluğu üzerimizden atıyoruz. Emine tereyağı, peynir, patlıcan, fındık satıyor. Eşi İstanbul’da çalışırken kendisi de iki çocuğunu okutmak için pazarda gece gündüz demeden çalışıyor. Sadece Amasra değil; Çaycuma, Karabük, Zonguldak, hiçkimsenin santral istemediğini söylüyor: “ Her tarafa zarar verecek bu. Biz bunları yetiştiremezsek, dağda böğürtlen toplayamazsak çocuğumuzu nasıl okutacağız? Devlet şirkete izin vermiş, ama ‘halkın iznini al’ demiş duyduğuma göre. Ama devlet zararlı birşeyse baştan izin vermeyecek.” İnsanların aklının maaşla çelindiğini aktaran Yıldız, ‘işsiz çok insan var burada’ diyor; “Bin lira, bin beş yüz lira maaş verse kandırılabilirler. Ama çoğu da istemiyor. Denizimiz, doğal güzelliklerimiz kurumasın; biz böyle iyiyiz.”
Deniz manzaralı beton yanı
Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın (BAKKA) yayımladığı 2014-2023 Batı Karadeniz Bölge Planı’nda Amasra, Safranbolu’yla birlikte ‘turizmde markalaşmış destinasyon’ olarak tanımlanıyor. İlçenin karşı karşıya kaldığı sorunlar ise çarpık kentleşme, otopark sorunu ve termik santral olarak sıralanıyor. “Amasra’da termik santral kurulması durumunda turizmden bahsetmek pek mümkün olmayacaktır” notu düşülen plandaki çarpık kentleşme vurgusu ise ilçeye girdiğiniz andan itibaren kendini hissettiriyor. 1940’lı yıllarda, özellikle Karabük Demir-Çelik Fabrikası işçilerinin sayfiye yeri olarak kullanmaya başlamasıyla turizme adım atan Amasra’da artık her yer beton. Önce geleneksel taş binaların yerine dikilen ve sonra çürümeye terk edilen bu beton binalar, tarihi bir balıkçı kasabasına yakışmayacak kadar sakil duruyor. Sormagir Mahallesi ile Boztepe-Zindan Mahallesi’ni birbirine bağlayan, şehrin en bilindik sureti Kemere Köprüsü’nün restorasyonun başarısızlığı ya da ilçenin karşı tepesinde heyhula gibi yükselen beş yıldızlı devasa beton otel gibi unsurlar da Amasra’nın turizm potansiyelini baltalayan, ya da ‘seri üretim’ bir turizm anlayışının esiri olduğunu gösteren ayrıntılar olarak zihnimize kazınıyor. Peki ne yapmalı?
Amasra Kültür ve Turizm Derneği’nin çiçeği burnunda Başkanı Hüseyin Boran’ın hayata geçirmeye çalıştığı bir çözüm önerisi var. “Amasra Evleri Otel Oluyor” projesiyle gelen turisti sadece para olarak görmeyen bir otel anlayışını oturtmak istediklerini aktarıyor Boran; “Burada evler pansiyon olarak veriliyor. Bu da kayıt dışı bir turizm ekonomisi olduğu anlamına geliyor. Yani ilçe turizmden geçinse de resmi olarak görünmüyor bu. Sorunu çözebilecek bu projeyle pansiyonların tek bir yerden kiralanmasını sağlayacağız. Evleri kategorik olarak sınıflandıracağız. Bu sınıflandırmaları katalog yapıp bir ofis oluşturacağız. Misafirler bu ofise gelip hangi tür evde kalmak istediğini seçecek.” Bu projenin temel hedefinin Turizm Bakanlığı’ndan destek olduğunu belirtiyor Boran. Zira, ilçenin temel geçim kaynağı olan turizm kayıtdışı pansiyonculuk üzerinden döndüğü için devlet desteği alamıyor. Öte yandan, ne acıdır ki, sadece otel kayıtlarına bakan Bakanlık, sadece az önce yukarıda bahsettiğimiz, ormanın içinde yükselen beton ‘Grand Kirazlar’ Oteli’ne destek vermiş.
Devletin bölgeyi turizm alanı olarak tanısa da buraya yeterli yatırımı yapmamasının üzerine geçen sene değişen yol tabeları da Amasralıları sıkmışa benziyor. Türkiye’de, tarihi ve turistik bölgelerde kullanılan kahverengi tabelalar 2013 yılında Karayolları 15. Bölge Müdürlüğü tarafından kaldırılıp yerine mavi renkli tabelalar kondu. CHP Bartın Milletvekili Rıza Yalçınkaya’nın soru önergesiyle meclise taşıdığı bu değişiklik herkesin aklına ‘termiğin yolun mu yapılıyor?” sorularını düşürmüşe benziyor.
Şimdilerde tüm bu olumsuzluklara rağmen ilçenin beklediği bir karar var. Birinci derece SİT alanı olan antik Ceneviz Kalesi’nin UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınması için başvuruldu yapıldı. Kalenin listeye kabul edilmesi ne işe yarayacak? Cevabı Hüseyin Boran versin: “Termik santrale karşı bir silah olacak UNESCO. Listeye girersek dünya üzerindeki bilinirliği artacak. Yabancı turistlerin gelmesi artacak. Biz turizmden nasıl para kazanacağımızı halen tam olarak bilmiyoruz. Eğer bu kale dünya mirası listesine alınırsa standardımız yükselecek.“
kaynak: yeşilgazete / gözde kazaz