Artan nüfus, azalan doğal kaynaklar ve enerji talebindeki yükseliş projeksiyonlara yansıyor. Küresel su talebinin 2050’ye kadar %55 artması beklenirken, enerjideki talebin %50 artacağı öngörülüyor.
Bu yıl 24’üncüsü düzenlenen Dünya Su Haftası Zirvesi İsveç’in başkenti Stockholm’de devam ediyor.
5 Eylül’de sona erecek olan organizasyonun ev sahibi Stockholm Uluslararası Su Enstitüsü.
Kuraklık, iklimsel değişim ve bunun olumsuz etkilerini uzun vadeli konuştuğumuz bir dönemde gerçekleşen zirvede bu yılın ana teması “Su ve Enerji”
Projeksiyonlara göre küresel su talebi 2050 yılına kadar yüzde 55 artacak. Buna paralel olarak küresel elektrik talebinin de gelecek 20 yıl içinde yüzde 50 artması bekleniyor. Bu iki projeksiyon, su ve enerjinin aslında ne kadar stratejik ve birbiri ile bağlantı kaynaklar olduğunu kanıtlar nitelikte.
Aslında adı konmasa da seminer ve toplantılarda konuşulacak olan konunun bir de üçüncü ayağı var. O da su ve enerji özelinde gıda güvenliği.
Bu arada gelin isterseniz Birleşmiş Milletler’in ‘Dünya Su Kalkınma Raporu’nda yer alan bazı bilgilere göz atalım.
Tarım’daki suyun %70’i verimsiz kullanılıyor
“Belirsizlikler ve Riskler Altında Su Yönetimi” başlığı ile yayımlanan rapora göre temiz su kaynakları üzerindeki en büyük baskı sulama ve gıda üretimi kaynaklı. Su kullanımında tarımın payı yüzde 70 seviyelerinde. Rapora göre bazı hızlı gelişen ekonomilerde bu oran %90’lara kadar çıkıyor. Ancak söz konusu kullanımın da yine neredeyse yüzde 70’i verimsiz şekilde gerçekleştiriliyor.
2050 yılına kadar su kullanımında tarımın payı yaklaşık yüzde 20 oranında artacak.
Gelecek 40 yıllık projeksiyonlara göre küresel nüfusun 2-3 milyar dolayında artış beklentisine paralel, gıda talebinin de 2050 yılına kadar yüzde 70 yükselmesi bekleniyor. Bu da su kaynaklara olan ihtiyacın daha da artması anlamına geliyor.
2 milyar insan yer altı su kaynaklarına bağımlı
Küresel enerji kullanımında ise suyun yeraltından çıkarılması ve pompalanması için harcanan enerji yüzde 7-8 oranında. Her geçen gün azalan yer altı su kaynakları ile birlikte daha derinden çıkarılacak suyun enerji maliyetinin de artması bekleniyor. Enerjiye olan talebin artması su kaynakları üzerinde de baskıyı artıracak. Dünyada 2 milyar insanın yer altı su kaynaklarına bağımlı durumda olduğunu belirtirsek konunun önemi sanırım daha iyi anlaşılır.
İşin bir de küresel ısınma boyutu var. 2020-2050 yılları arasında 2 santigrat derecelik bir ısınmanın maliyetinin her yıl 70-100 milyar dolar arasında olması öngörülüyor. Buradaki maliyeti oluşturan etkenler, iklim değişikliklerine paralel olarak yaşanacak kuraklık, sel, deniz seviyesinin yükselmesi gibi riskler. Söz konusu risklerin 2050 yılında 2 milyar insanın yaşamını tehdit edebileceği öngörülüyor.
Dünyada her yıl 3.5 milyon insan sağlıksız su yüzünden hayatını kaybediyor
İşin çevresel boyutuna baktığımızda ise dünyada 125 ülkeden yüzde 64’ünün su kaynakları yönetim planı ortaya koyamadığı dikkat çekiyor. Dünyadaki 276 uluslararası nehir havzasının müşterek bir yönetim çerçevesinden uzak olması ise raporda yer alan bir başka nokta.
Aslında su yönetimi ve planlamasında işin bir de sağlık boyutu gündeme geliyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada her yıl su kaynaklarına yönelik kalite sorunları yüzünden 3.5 milyon insan hayatını kaybediyor. Özellikle gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerde kolera gibi su kaynaklı hastalıklar kritik seviyelerde. Çünkü dünyada hâlâ 884 milyon insan temiz içme suyuna ulaşamıyor. Aslında bu açılardan baktığımızda dünyanın birçok noktası için suyun temini, tahsisi, kalitesi ve güvenliği ana meseleler arasında yerini alıyor.
ABD’de günlük su tüketimi kişi başına 3 metreküp
Suyun kıtalar özelinde tüketimi de aslında ekonomilerin gelişmişlik düzeyi ile doğru orantılı. Kuzey Amerika ve Avrupa’da günlük su tüketimi kişi başına 3 metreküp iken Asya’da bu oran kişi başına günlük 1.4 metreküp. Afrika’da ise 1.1 metreküp düzeyinde.
Projeksiyonlara göre suyun ulaşılabilirliği gelecek dönemlerde daha da zorlaşacak.
Konu su olunca farklı açılardan bakışlar da oluyor. Dünya Su Haftası’nda daha çok konunun çevre faktörü, nüfusa etkisi, başta tarım olmak üzere farklı sektörlere yansıması, sağlık boyutu ve ekonomik maliyeti ele alınıyor.
Dünyada 10 ülke toplam suyun %60’ını kontrol ediyor
Su konusuna finans sektörü de kendi penceresinden bakıyor. Bakın Wall Street bu konuda ne düşünüyor.
Bank of America Merrill Lynch Kıdemli Analisti Sarbjit Nahal, dünyadaki toplam suyun sadece yüzde 2’sinin tatlı su olduğunu hatırlatırken bir başka önemli noktaya işaret ediyor. O da sadece 10 ülkenin dünyadaki toplam su kaynaklarının yüzde 60’ını kontrol ediyor olması. Şuanda 60 ülkede su sıkıntısı ya da kıtlığı yaşandığını belirten Nahal, su konusunda fiyatlamaların uygun olmadığı görüşünde. Nahal, “Fiyatlama ister endüstri ister konut açısından olsun su kullanımını kısıtlamaya, tasarruf etmeye teşvik edici nitelikte değil. Enerji fiyatları gibi su fiyatlarının da biraz can yakması lazım“ dedi.
Dünyada enerjinin yüzde 90’ının enerjiye bağımlı olarak üretildiğini belirten Nahal, “En hızlı kullanılan su kaynağı enerji alanında. Her bir varil kaya gazı için 8 varil su kullanılıyor. ABD’de kaya gazı çıkarılan bölgelerde su kıtlığı gözlemleniyor” diye konuştu.
Şirketlerin %60’ının uzun vadeli su stratejisi yok
Dünyada su konusunda en büyük yatırımcının Çin olduğunu belirten Nahal, Çin’de özel sektöre bu konuda verilen teşviklere dikkat çekerek, su ve atık su tarafında çalışmaların sürdüğünü belirtiyor. Nahal’a göre yatırımcılar açısından dünyanın birçok yerinde bu değer zincirinde yer alınabilir.
Büyük firmaların yüzde 50-60’ının şuanda su ile ilgili risklere maruz kaldığını belirten Nahal, şirketlerin yüzde 60’ının uzun vadeli su stratejilerinin bulunmadığını söylüyor.
Şirketlerin artık söz konusu riskleri fark etmeye başladığını ve suya bu noktada ilginin arttığını belirten Nahal, “Sudaki kıtlık enerji ve gıdaya da yansıyacak. Buradan da çatışmalar, çelişkiler ve kavgalar yaşanacak” diyerek konunun gelecekte jeopolitik riskler arasında yer alacağını ifade ediyor.
kaynak: bloomberg ht / irfan donat