30 Mayıs’da iklim değişikliğinin sadece bir çevre sorunu olarak adlandırmayanların bir araya geldiği bir toplantı olacak. Bu toplantı İstanbul’da 12-13 Kasım tarihlerindeki İklim Forumu’nu ve 14 Kasım’da büyük İklim yürüşünün hazırlıkları için yapılacak. Tıpkı dünyanın dört bir yanında buna benzeyen toplantılarda olduğu gibi her yaştan, cinsten, sektörden, inanıştan insan bir araya geleceğiz. Neden mi?
Antarktika 10 bin yıldan beri çok sayıda dev buzula ev sahipliği yapıyor. 2002 yılından bu yana parçalar halinde eriyerek yok olan buzullarla ilgili yeni bir açıklama geçtiğimiz hafta NASA’dan geldi. NASA, Antarktika’nın dev Larsen B adlı buzulundan kalan son parçanın 2020’ye kadar eriyeceğini duyurdu. Bütün bilimsel açıklamalarda buzulların erimesinin dünyayı bekleyen en büyük tehlike olduğu uyarısı yer alırken, CNN Türk de büyük bir kamusal hizmet yapmış ve Antarktika buzullarını “yok olmadan görülmesi gereken on yer” listesine almış!
Tabi Güney Kutbu’nda bu gelişmeler olurken Kuzey Kutbu’nu ihmal etmek olmaz. İklim değişikliğini durdurmak için milyonlarca insanın umut bağladığı Barak Obama, NASA’nın raporunu açıkladığı tarihlerde petrol devi Shell’in Kuzey Kutbu’nda petrol ve doğalgaz sondajına devam etmesi planını yeniden onayladı. “Durun, yapmayın bu ekolojik bir felaket olur” diyen bizlere, ABD hükümetinin verdiği yanıtta “…potansiyel keşifleri dikkate alarak düşünceli bir yaklaşım gerçekleştirdik. Bölgede önemli çevresel, sosyal ve ekolojik kaynakların tanınması ve bu kritik ekosisteminin korunması için yüksek standartlar oluşturulmasına katkıda bulunduk. Petrol şirketine verilen onayın acele verildiği konusunda bizleri eleştiriyorlar fakat projenin potansiyel güvenlik ve çevresel etkileri tam olarak değerlendirildi” deniliyor. ABD hükümetinin düşünceli bir yaklaşım sergilediğini kabul etmek gerekir. Bu yılın ilk dört ayında son 42 yılın ham petrol üretim rekoru kıran ABD, Arktik denizlerinde kendisine ait tahminen 24 milyar varillik petrol rezervini de değerlendirmeye karar vermiş. Güvenlik ve çevresel değerlendirmelerin tam olarak yaptıklarını iddia ettikleri projenin temelde iklim değişikliğinin baş sorumlusu fosil yakıtların daha çok üretilmesine hizmet edeceği ise herhalde gözlerinden kaçtı.
Tabi böyle büyük projelerde tüm çevresel etkileri dikkate almak kolay olmasa gerek. Ama bu duruma daha kökten bir çözüm üretenler de var. İklim değişikliği yok derseniz, birden bire eliniz rahatlar. Bunu yapmak biraz daha cahil cehaleti isteyen bir davranış ama isminizin önünde akademik bir unvan var ise işiniz biraz daha kolay oluyor. Tıpkı Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun yaptığı gibi, “Türkiye’de iklim değişikliği söz konusu değil, Türkiye’de 7 yılda bir kısmi kuraklık oluyor, ama bu sene yağışlar fazlaydı, bu yüzden barajlar dolu” dersiniz olur biter. Birdenbire iklim değişikliğine bağlı su ve gıda krizinin milyonlarca insanı etkileyeceğini, eriyen buzulların yükselteceği deniz seviyelerinin kıyı şehirlerini yutacağını, açlık ve savaş gibi dramatik sorunların tüm dünya genelinde yaşanacağını içeren bilimsel verilerle desteklenen onlarca araştırma ve raporu kolayca hükümsüz kılarsınız. Eh, iklim değişikliği yoksa iklim değişikliğinin müsebbibi termik santralleri ve ormanlık alanları hızla yok edecek sayısız projeyi ve benzerlerini yapmanın da bir sakıncası olmaz. Yalnız Türkiye’nin neden nükleer santral kurmak zorunda olduğunu kamuoyuna açıklarken bir zahmet “iklim değişikliğine karşı mücadelede sıfır karbonlu temiz enerji olduğu için” argümanından vazgeçin. Olmayan bir şeye karşı neden mücadele ettiğiniz konusunda aklımıza basit sorular geliyor.
Her bir hükümet ve devlet yetkilisinin iklim değişikliğine karşı bugüne kadar sergilediği yaklaşımlar birbiri ile aynı. Bugüne kadar yapılan iklim zirvelerinde pazarlığı yapılan tek şey, her bir ülkenin kendi ekonomisinin çıkarları neyi gerektiriyorsa o oldu. Karbon salım emisyonlarındaki azaltım miktarının ne olacağının da, hangi süreler için de yapılacağının da belirleyicisi hiçbir zaman insanlar ve dünyadaki canlı yaşamının geleceği olmadı. Kaygılarını ifade ettikleri cümlelerini hep “fosil yakıt kullanımına sınırlama getirirsek bundan ekonomimiz olumsuz etkilenir, rekabet gücümüzü yitiririz” üzerine kurdular. Bazen de arsızca iklim krizinin yaratacağı yeni fırsat alanlarına yeni kârlı alanlara dikkat çektiler. Ve bu yıl şimdiye kadar sadece ekonomik kaygıları dile getirenler Aralık ayında Paris’te yeni bir iklim sözleşmesinin imzası için bir araya gelecekler. Bundan on ya da yirmi yıl önce iklim değişikliğini durdurmak için gerekli adımlar atılsa idi, iklim değişikliğinin yaratacağı olumsuz sonuçlarla baş etmemiz daha kolay olacaktı. Engel oldular ve şimdi işimiz çok daha zor. Ama ne karamsarlığa kapılmaya ne de geleceğimizi bizim adımıza hareket ettiğini söyleyenlere bırakma lüksümüz var.
Lüksümüz yok, zamanımız da yok!
İşte bu yüzden bir araya geliyoruz. Hepimize ihtiyaç var, her şeyi değiştirmek hepimizin çabasıyla, hepimizin katkısıyla mümkün!
Biliyoruz gezegeni yok etmeye karar verenler bir avuç, bizse milyonlarız!
İklim değişikliğine neden olan, iklim değişikliğini durdurma konusunda engel olan işleyişi baştan sona değiştirmek için tüm dünyadaki iklim adaleti aktivistleri ile ortak büyük bir hareket yaratmak üzere bir araya geliyoruz. İklimi değil sistemi değiştirmemiz gerektiğinin farkındayız. Siz de gelin!
İklim Forumu öncesi 1. Hazırlık Toplantısı 30 Mayıs Cumartesi günü 13:00-18:00 saatleri arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Kuluçka Merkezi‘nde olacak.
Facebook etkinlik sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.