Fukuşima nükleer kazasının üzerinden iki yıl geçti. Kaza, nükleer teknoloji açısından dünyanın en güvenilir ülkesinde, Türkiye gibi deprem kuşağında, hükümet yetkililerinin yerinde gidip incelediği ve tam not verdikleri santralde, 11 Mart 2011’de gerçekleşti. Bu telafisi mümkün olmayan kazanın yıldönümünde, bir kez daha “Nükleer mi? Hayır teşekkürler! Biz nükleer santral istemiyoruz” diyoruz.
Nükleer santrallerin risklerini, tehlikelerini küçültmeye çalışan, her bir nükleer kazanın ardından kazaları saklayan, nükleer kazaları “tüp gaz patlamasına” indirgeyen, korkmayın nükleer santral “arka bahçenize bile kurulabilecek” güvenlikte diyerek “modern dünyanın” turistik tesislerini açtıklarını söyleyenler: Tek kelimeyle YALAN söylüyorsunuz.
Bakın çok güvenilir dediğiniz teknolojinin saniyeler içinde yarattığı sonuçlar:
-160 bin kişi evlerini terk etti.
- Kaza sonrası santralin 20 km’lik çevresi girilemez bölge olarak ilan edildi.
-Şimdiye kadar 22 milyon ton radyasyonlu molozun ancak yüzde 6’sı kaldırılabildi.
- Kazanın maliyetinin ilk on yıl için 250 milyon doları bulması tahmin ediliyor.
-Denizdeki radyasyon seviyesi normalin binlerce katına ulaştı. Balıklarda yasal seviyenin 2.500 kat üzerinde radyasyon tespit edildi.
- 24 bin yıl boyunca tehlike saçmaya devam edecek plütonyum-239 Fukuşima’da kullanılan yakıtın bir bölümüydü. Reaktörün soğutulması sırasında kullanılan binlerce ton su ile radyoaktif madde denize aktı, toprağa, havaya karıştı.
- Kaza bölgesinde yaşayan 95 bin çocuğun yüzde 44’ünde tiroid bezlerinde anormallikler olduğu tespit edildi.
İşte saklamaya, önemsizleştirmeye çalıştığınız gerçek bu:
Nükleer santraller tarihinin etkisi yıllarca süren ve ölümcül kazalarla dolu olduğu, sadece sınırlı bir bölge ya da insan grubunu değil çok geniş bir bölgeyi ve milyonlarca insanı, canlıyı etkilediği, dünyanın hiçbir yerinde tehlikeli radyoaktif atıkları güvenli saklama koşullarının bulunmadığı… Ne acıdır ki bu gerçek yine bir kaza ile bir kez daha gözler önüne serildi.
Nükleer sevdasından bir türlü vazgeçemeyenler- bir türlü kabul etmek istemeseler de- bugün dünya, bir nükleer atılım içinde değil. Fukuşima felaketinin ardından nükleer tesisleri olanlar kapatma kararı alırken, kurmayı planlayanlar bu kararlarından vazgeçtiler.
-Elektrik ihtiyacının yarısını 7 nükleer reaktörle karşılayan Belçika, 2025’e kadar tümünü kapatma kararı aldı.
-Elektrik ihtiyacının yüzde 28’ini 17 nükleer reaktörden karşılayan Almanya, 8 reaktörünü hemen kapattı. 9 reaktörü 2022’ye kadar kapatma kararı aldı.
-Elektrik ihtiyacının yüzde 38’ini 5 nükleer reaktörden karşılayan İsviçre, 2034’e kadar hepsini kapatma kararı alırken, yeni yapmayı planladığı 3 reaktörden vazgeçti.
Tüm canlı yaşamını tehdit eden bu teknolojiye karşı Avusturya, Yunanistan, İrlanda, Letonya, Lihtenştayn, Lüksemburg, Malta ve Portekiz ortak bir bildiri imzalarken; Avusturya inşaatı biten tek reaktörünü halk istemediği için çalıştırmadan kapattı. Çek Cumhuriyeti var olan nükleer planlarını rafa kaldırdı. Tüm dünyada nükleer karşıtlarının verdiği mücadeleler sonucu hükümetler nükleer projelerinden bir bir vazgeçiyorlar. İtalya’da yapılan referandumda halk yüzde 95’le nükleere hayır derken, Polonya’da Mielno yakınlarına yapılması planlanan santral referandumunda da yüzde 94 hayır dendi. Ve Türkiye halklarının yüzde 80’e yakını nükleer santral istemiyor. İşte gerçek olan bu!
Bir kez daha, nükleer maceracıların kâr hırsının bedelini yaşamlarımızla ödemeyeceğimizi dile getiriyoruz. Fukuşima felaketi nükleer planlarınızı erteledi diye şimdiden hayıflanmayın, zaten sonsuza dek bu planlarınızı hayata geçiremeyeceksiniz.
Akkuyu'da, Sinop'ta, İğneada'da, Türkiye'nin, ya da dünyanın hiçbir yerinde nükleer santral kurulmasına izin vermeyeceğiz.
Ne kömür, ne petrol, ne de nükleer! Güneş, rüzgâr bize yeter!"
Küresel Eylem Grubu