Şimdi derin bir nefes alın. Hatta isterseniz, bu nefes ciğerlerinizde dolaşırken, nefesinizin başlıkta sözü geçen Filipinler ile ne gibi bir ilgisi olabileceğini bir düşünün. Bulduysanız, tebrikler! Bulamadıysanız, hiç üzülmeyin. Çünkü dün başlayan Birleşmiş Milletler iklim değişikliği müzakerelerinin açılış töreninde bu egzersizi yapan birçok kişi de aradaki bağlantıyı kuramadı.
Şimdi nefesinizi yavaşça bırakın. Tekrar tebrikler! Siz, dünya üzerinde insan türü var olduğundan beri ilk defa bu kadar çok karbondioksit soluyan insan neslisiniz!
Geçtiğimiz günlerde Dünya Meteoroloji Örgütü atmosferdeki karbondioksit seviyesinin rekor düzeylere geldiğini açıkladı. Yine hemen hemen aynı zamanlarda hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, artan karbondioksit ve sera gazlarına bağlı olarak iklimlerin değiştiğini belirtti. Üstelik iklim değişikliğinin sebebinin, insan kaynaklı olduğunun da altını çizdi.
Bütün bu rekorların ve bilim insanlarının uyarılarının hemen ardından Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine taraf olan 190 ülkenin temsilcileri, iklim değişikliği ile ilgili nasıl önlemler alabileceklerini konuşmak için 19. kez Varşova’da bir araya geldiler. Bu ülkelerin delegasyonları Varşova’da buluşurken, Filipinler üç gündür iklim değişikliğinin sebep olduğu süper tayfun Haiyan’ın etkileri ile mücadele ediyordu. Resmi ölü sayısı binlerle açıklanırken, orada yaşayanlar birçok bölge ile iletişim kesildiği için sayı ile ilgili bilgi vermelerinin doğru olmayacağını; ölü sayısının on binleri bulabileceğini söylüyor. Filipinler’in üçte ikisi bu tayfundan etkilendi ve en az beş yüz bin insanın evsiz kaldığı tahmin ediliyor. Haiyan şimdi Filipinleri aşıp, yoluna Vietnam ve Çin ile devam ediyor. Bu arada okyanusta doğan yeni bir kasırga tekrar Filipinler’e doğru yaklaşıyor.
Yaşananları okuyunca insan kendini bir bilim kurgu filminde hissediyor. Ancak bunlar gerçek, üstelik daha da acı olan; bunların hepsi bizim “yeni normalimiz”. Yani eğer iklim değişikliği ile mücadele etmek ve uyum sağlamak için acilen harekete geçilmezse, bu felaketleri çok daha sık ve çok daha şiddetli yaşayacağız ve bunlar yeni hayatımızın normal akışı haline gelecek. Dolayısıyla, acilen iklim değişikliği ile mücadele için önlemler alınması gerekiyor. 19 yıldır iklim değişikliği konusuna çözüm getirememiş olan devletler bu yıl da 2015’te imzaya açılması planlanan yeni iklim anlaşmasından, iklim finansmanına kadar birçok konuyu tartışacaklar. Ancak bu kez salonlarda, insanlık olarak tarihimizde ilk defa bu şiddette yaşadığımız Haiyan Tayfunu'nun ağır yükünü omuzlayacaklar.
Pazartesi günü iklim müzakerelerinin açılış oturumunda konuşan Filipinler baş müzakerecisi Yeb Sano şunları söyledi: “İklim değişikliği yoktur diyenleri, fildişi saraylarından çıkıp, yükselen deniz suları yüzünden ülkelerini kaybeden Pasifik ülkelerini ziyarete davet ediyorum. Buzulları eriyen Himalaya ve And Dağlarına, sellerle yok olan köyleri görmek için Ganj, Amazon ve Nil nehirleri deltalarına, kasırgalarla uğraşan Orta Amerika’ya davet ediyorum. Eğer halen inanmıyorsanız, Filipinler’de şu anda neler olduğuna bir bakmanızı rica ediyorum. (..) Tüm iletişim kanalları kesildiği için günlerdir ailemden haber alamamıştım. Dün erkek kardeşim aradı; kendisinin hayatta olduğunu ve 3 gündür tayfun nedeniyle yiyecekleri ve temiz suları olmayan bir ortamda ceset topladıklarını söyledi. (…) Doha’da da bu soruyu sormuştum ama sağır kulaklara denk gelmişti: iklim değişikliği ile ilgili önlem almak için eğer biz değilse kim; eğer şimdi değilse ne zaman; eğer burada değilse, nerede harekete geçeceğiz?” Filipinler delegasyonu başkanı, iklim değişikliğinin rakamlarla ve parayla değil, insanlığın geleceğiyle ilgili olduğunu bir kez daha salondaki herkese hatırlattıktan sonra ekledi: “Bu toplantıdan gerekli kararlar çıkana kadar gönüllü olarak açlık grevine giriyorum.”
19 yıldır devam eden müzakereler tarihi boyunca ilk defa bir taraf, harekete geçilmesi için açlık grevine giriyor. Bununla beraber, iklim değişikliğine sebep olan petrol firmalarına karşı barışçıl eylem yapan Greenpeace üyeleri de cezaevinde neredeyse 60. günlerine giriyorlar. Serbest bırakılmaları için Hollanda’nın açtığı uluslararası mahkeme de devam ediyor.
Bütün bunlara bakıldığında, iklim değişikliğiyle ilgili üzerine düşenleri yapmaları için devletlerin omuzlarında eskisinden daha büyük yükler olduğu kesin.
Şimdi tekrar derin bir nefes alın. Bu nefesi bırakırken, Türkiye’de de insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlı olarak sadece büyük şehirlerimizde meydana gelen sel hasarlarının neden olduğu maddi kayıpların depremlerin neden olduğu maddi kayıplara yaklaştığını düşünün[1]. Sizce de artık iklim değişikliği ile mücadele için ciddi politikalar geliştirmemiz gerekmiyor mu?
Kaynak: Gökşen Şahin, Radikal 13 Kasım 2013