Dünyanın, risk yönetiminde ortaya neden bu kadar kötü sonuçlar çıkardığını anlamak çok zor. Bazı hataların maliyeti yönetilebilirken, kimileriyle baş etme konusunda kendimizi kandırmaktan öteye gidemiyoruz. Bunların başında da devletlerin iklim değişikliği konusundaki ayak sürüyen çabaları geliyor. Ancak, hemen herkesin üzerinde hemfikir olacağı bir kesinlik var ki, o da kimsenin elinde sihirli bir değneğin olmadığı...
Dolayısıyla, özellikle siyasiler ve karar vericiler hâlâ istenen düzeyde olmasa da ellerini taşın altına koyma zorunluluğunun farkına varmış durumda. Son zamanlarda uluslararası platformlarda biraraya gelen iş dünyasının ve siyasetin temsilcileri, bu alanda ne gibi önlemler alınabileceğine yönelik eskiye oranla biraz daha fazla kafa yoruyor. Liderler, iklim değişikliğiyle ilgili giderek üzerlerinde daha fazla baskı hissediyor bu kesin... Bunun en son örneğini Davos’ta gerçekleştirilen Dünya Ekonomik Forumu sırasında gördük.
Yaklaşık 30 civarında oturumda iklim değişikliği, gıda güvenliği, doğal kaynakların yönetimi gibi konular ele alındı ki, bu da Davos’taki tüm oturumların yüzde 15’ine denk geliyormuş. Oturumlar, iklim değişikliğinin ve çevre felaketlerinin yarattığı risklerin azaltılması etrafında şekillendi. Davos’ta mali uçurumların, avro krizinin konuşulduğu oturumların ortasında yeşil ekonominin canlandırılmasındaki zorlukların ve artan aşırı iklim olaylarının yarattığı dev zararların ele alınması anlamlıydı.
Özellikle Swiss Re, Zurich Financial, Marsh & McLennan gibi sigorta şirketlerinin ortaya koyduğu durum ve verdikleri örnekler, iklim değişikliğinin yarattığı vahametin farklı bir boyutunu gözler önüne serdi. Kuzey Amerika, aşırı hava olaylarının en fazla yaşandığı bölgelerin başında geliyor. Munih Re’nin elde ettiği bulgulara göre, bu bölgede meydana gelen çevre felaketlerinin 1980-2011 yılları arasındaki maliyeti 1.060 trilyon dolar. Aslında, farkındalığın çevre felaketleriyle bağlantılı olarak cepten çıkan parayla doğru orantılı olduğunu söylemek de sanırım çok yanlış olmaz.
Dünya Ekonomik Forumu kapsamında açıklanan ve global risklerin ele alındığı rapor zaten durumun vahametini ortaya koymuştu: İklim değişikliğini durdurmak için her yıl 700 milyon dolar harcanması gerekiyor. Aksi takdirde dünya ekonomisi her yıl iklim değişikliği kaynaklı olarak 1,2 trilyon dolar kaybedecek, küresel ekonomi yüzde 1,6 daralacak. Burada anahtar cümle şu: Çevre ve ekonomi ilişkisi küresel ekonominin geleceğiyle giderek daha fazla bağlantılı... Yani, iklim değişikliğinin global ekonomi üzerinde en büyük tehdit unsuru hâline gelmesi, finansal piyasalardaki kayıplardan çok daha büyük risk taşıyor. 2001 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazandıktan sonra hükümetlere düşük maliyetli iklim politikaları benimsemeleri ve küresel eyleme geçmeleri çağrısı yapan Prof. Joseph Stiglitz, geçtiğimiz günlerde yayımlanan “The Post- Crisis Crises” başlıklı makalesinde, uzun dönemde avro krizini ya da ABD’deki mali uçurum meselesini kolaylıkla görmezden gelinebilecek sorunlar olarak nitelerken, odaklanmamız gereken, çok büyük tehlikelere yol açacak sorunlar bulunduğuna işaret ediyor. Ve bunların içinde en ciddi olanının da küresel ısınma olduğunu söylüyor. Stiglitz gibi ekonomistlerin, iklim değişikliği meselesine farklı bir bakış açısı getirmesinin, uluslararası karar vericiler üzerinde azımsanmayacak bir etkisi muhakkak olacaktır. Avrupa’da da birçok ekonomist, iklim değişikliğinin neden olduğu küresel üretim kaybı maliyetinin, karbon salınımlarını azaltmak amacıyla yapılan harcamaları çok geride bıraktığına dikkat çeken tesbitler ortaya koyuyor.
Bu alanda önemli bir diğer meseleyi ise, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda teşviklerin nasıl düzenleneceği ile ilgili belirsizlikler oluşturuyor. Sera gazı salımlarının azaltılması, düşük karbon ekonomisine geçiş, etkin bir geri dönüşüm faaliyetinin oluşturulması, karbon piyasalarının yeniden düzenlenmesi bu alandaki konu başlıklarından sadece birkaçı.
Artık kimsenin böylesi büyük tehditler karşısında riskleri öteleme, hatalardan ders çıkarmayarak gerekli önlemleri almama gibi bir lüksü yok. İklim değişikliği konusunu gündeme getirmek için her uluslararası platform değerli, her geçen zaman ise çok kıymetli. Zira ekonominin aktörleri bunu giderek daha fazla hissediyor. İklim şansa bırakılamayacak kadar ciddi bir konu. Gerisi zaten küresel ekonominin kaderiyle kumar oynamak olur...
PELİN CENGİZ
Taraf, 27.01.2013