Katar'daki BM İklim Konferansı'nı yerinde takip eden Gökşen Şahin, Marksist.org'a müzakerelerin önemini, iklim değişikliğini engelleme konusunda atılması gereken adımları ve bu konuda verilen mücadeleyi anlattı.
Geçtiğimiz haftalarda Dünya Bankası tarafından yayınlanan raporda, iklim değişikliği konusunda ülkelerin şu an belirttikleri sera gazı azaltım hedefleri ile devam ettiğimiz sürece hızla 4 derecelik bir sıcaklık artışına gittiğimiz belirtilmişti. Bu raporun yarattığı etkiler devam ederken, Birleşmiş Milletler Çerçeve Sözleşmesi kapsamında gerçekleşen 18. Taraflar Konferansı 26 Kasım'da Doha' da başladı. İklim değişikliği açısından en önemli toplantılar olarak kabul edilen Taraflar Konferansı'nın bu yılında 200'e yakın ülke delegasyonu ile toplamda 17 bine yakın katılımcı müzakere ediyor.
Biz de müzakereleri takip eden Gökşen Şahin ile bu konu ile ilgili bir röportaj gerçekleştirdik.
Gökşen merhaba, müzakerelerde her yıl olduğu gibi bu yıl da birçok konu tartışılıyor. Bize kısaca bu müzakelerin önemini anlatabilir misin?
Bu yıl, küresel olarak sera gazı azaltımları konusunda bağlayıcılığı olan tek anlaşmamız olan Kyoto Protokolü'nün son yılı. Bu çerçevede, müzakerelerde hem Kyoto Protokolü'nün yeni yükümlülük dönemi hem de en geç 2015'te imzaya açılacak ve 2020'de yürürlüğe girecek yeni bir bağlayıcı anlaşma konuşuluyor. Bir de, geçtiğimiz yıl Durban'da ülkelerin altına imza attıkları, küresel sıcaklık artışını 2 derecenin altında durduracak şekilde sera gazı salımlarını azaltmaları konusunda ne yapmaları gerektiği ve ne yapacakları konuşuluyor.
Bir de tabii ki bilimsel veriler var. Uluslararası Enerji Ajansı'nın raporunda, mevcut fosil yakıt rezervlerinin üçte ikisini toprakta bırakmazsak, iklim değişikliğini durdurmamızın mümkün olmadığı söylendi. Hemen ardından Dünya Bankası'nın yayınladığı raporda ise, ülkelerin mevcut sera gazı azaltım hedefleri ile devam edersek, küresel sıcaklık artışının 4 derece olacağını ve bunun insan türünün sonunu hazırlayacak kapıyı açacağı belirtildi. Ancak her iki rapor da, iklim değişikliğini geri dönülemez noktaya gelmeden önce durdurmanın hâlâ mümkün olduğunu, bunun için radikal değişikliklerin gerçekleşmesi gerektiğini söylüyor. Bu açıdan baktığımızda, aslında bu müzakerelerin iklim değişikliğini geri dönülemez noktaya gelmeden önce durduracak politik iradeyi yaratması gerekiyor.
Peki bu iradeyi müzakerelerde görebiliyor muyuz?
Aslında müzakerelerde gördüğümüz tek irade, sera gazı azaltım yükümlülüğü almaktan kaçmak yönünde. İster gelişmiş ülkeler, ister gelişmekte olan ülkeler; sürekli bahaneler bularak iklim değişikliği konusunda sera gazı azaltım hedefleri almaktan kaçınıyorlar. Ancak, şu an yükümlülüklerimizden kaçmak, gelecekte daha büyük yükümlülüklere katlanmamız anlamına gelecek. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, 2007 yılında yayınladığı raporda, önlem almayı geciktirdiğimiz her yılın küresel olarak 500 milyar dolara mal olduğunu açıklıyor. Oysa bu para iklim değişikliğini durdurmak için sera gazı azaltım ve iklim değişikliğine uyum yöntemlerine harcansa, küresel çözüm yönünde büyük bir adım atmış oluruz.
Eğer maliyetler ve çözüm öneriler ortada ise, neden bu konuda adımlar atılmıyor?
Bu sorunun yanıtı aslında çok basit. Bize bu konuda küresel bir irade gerekiyor, çünkü iklim değişikliği sınırlar, cinsiyetler, milletler, çıkarlar ve nesiller üstü bir sorun. Ancak şu an sahip olduğumuz yönetim biçimlerine baktığımızda, 4- 5 yıllığına fosil yakıt şirketlerinin maddi destekleri ile seçilmiş politikacıları görüyoruz. Bu politikacıların kendi çıkarlarını aşan kararlara imza atmaları için onları konunun aciliyetine ikna etmemiz lazım.
Sence politikacıları nasıl ikna edebiliriz?
Bunun aslında çok farklı reçeteleri yok. 4- 5 yıl için seçimle başa gelmiş olsun veya 40 yıldır diktatörlükle yönetiyor olsun fark etmiyor; tüm politikacıların en korktukları şey halkları. Çünkü halkın iradesine karşı verilen kararlar, ne kadar baskı uygularsanız uygulayın bir sonuç getirmiyor. Dolayısıyla, iklim değişikliği konusunda politikacıları harekete geçirecek güç de yine tabandan gelen ve iklim adaleti isteyen hareket olacak. Örneğin, bu yıl Katar'da yapılan müzakerelerdeki Arap Gençlik Hareketi Koalisyonu 15 ülkeden 100 kişinin katılımı ile buradaydı. Arap Baharı'nı yaşamış tüm gençler aynı şeyi söylüyorlar. Biz bir kere haklarımızı nasıl kazanabileceğimizi gördük, şimdi sıra gezegenimizi fosil yakıt şirketlerinin elinden geri kazanmakta!