Ekoloji ve Sosyalizm: Kapitalist Ekoloji Krizi’ne Çözümler (Ecology and Socialsm: Solution to Capitalist Ecological Crisis) kitabının yazarı Chris Williams’ın gezegen için yapılması gereken mücadeleyi değerlendirdiği “Kapitalizm, gezegenin hayatı üzerinde ölüm gözcüsü olarak dikiliyor” adlı yazısında çok önemli noktalara değiniyor. Burada bu makalenin özetini bulacaksınız.
Dünya Bankası’nın yakın zamanda açıkladığı raporda, insan faaliyetleri sonucunda gezegendeki ortalama sıcaklığın dört santigrat dereceye kadar yükselme aşamasına geldiğini detaylı bir şekilde anlatıyor. Sıcaklık dört dereceyi geçtiği zaman dünya son 30 milyon yıl içinde olduğundan çok daha fazla ısınacak ve dolayısıyla ekosistemler dünya üzerindeki sayılamayacak kadar çok canlı türünün yok olmasına neden olacak şekilde istikrarsızlaşıp iklim değişkenliği artacak.
Williams, bütün bu sonuçlara rağmen Amerika’da seçim döneminde son kasırgaya kadar iklim değişikliğine hiç değinilmediği ve Dünya Bankası’nın raporundan sonra bile banka yetkililerinin 50 milyar dolar kazanmak için iki düzine kömür yakıtlı santral yapımına kredi dağıtmaya devam ettiğinden bahsediyor.
Bu arada karbon emisyonları rekor düzeyde artmasına rağmen dünyada 1200 adet yeni kömür yakıtlı santraller yapılıyor, petrol ve gaz çıkarımı artıyor. 2012 yılında ABD’deki sıcaklık artışı göstergelerinde tek bir düşüşe rastlanılmıyor. Williams bu olgulardan sonra siyasetçilerin ve medyanın tersine ABD’lilerin %80’ininin iklim değişikliğinin çok önemli olduğunu ve hükümetin bir şeyler yapması gerektiğini söylerken %57’sinin de “oldukça fazla şeyler” yapması gerektiğini düşündüklerinden bahsediyor.
Amerikalıların çoğunun iklim değişikliğine olan bu tavırları 17 Şubat’da, Washington’da, Kanada’dan Teksas’a dünyanın en kirli yakıtını, bitumen petrolünü taşıyacak boru hattı inşasını protesto gösterilerinin habercisiydi. Bu hat inşa edildiğinde iklim değişikliğini önleme umutları için ölümcül olacak şekilde günde 800 bin varil yüksek kirletici katranlı kumlu petrol taşıyabilecek..
Williams daha sonra, Amerikalıların ezici çoğunluğunun ve hatta iklim bilimi düşmanı olan çoğu insanın bu eylem lehine olduğu göz önüne alındığında, herkes gibi aynı değişikliklerden etkilenecek politikacıların çoğunun neden ihtiyaç olanın ne olduğunu görmediğini; seçilmiş temsilcilerin bu durumun daha kötüye gitmesini önlemek için neden ciddi tedbirler önermediğini soruyor.
Bu sorulara nasıl cevap verildiğinin anlambilimsel mesele olmadığını daha ziyade nasıl mücadele edileceğini ve kiminle ittifak kurulması gerektiğini belirleyecek öneme sahip olduğunu söylüyor. Ve burada kendi değerlendirmesinin farklılığını ortaya koymaya çalışıyor. 350.org kurucularından ve 17 Şubat gösterisinin önemli organizatörlerinden olan Bill McKibben’in bu konudaki kafa karışlığına örnek olarak Ocak ayında,“Protestomuz Obama’yı Engelleyen Fosil Yakıt İlgisine Kısa Devre Yaptırmalı” başlıklı, Obama’nın elinde olsa bir şeyler yapacağını ima eden makalesinin bunun bir kanıtı olduğundan bahsediyor.
Bu gösterinin fosil yakıt endüstrisi ve “aşırı enerji” teknolojilerinin savunucularına karşı bugüne kadar ABD’de yapılan en büyük gösteri olduğunu; ekolojik adalet ve çevresel aklı selim için bir dönüm noktasında olduklarını belirtiyor. Büyük yeşil grupların Obama ile yaşadıkları hayal kırıklıklarını bir kenara koyup Obama’nın yetersizlikleri hakkında sessiz kaldıkları seçim zamanını rehavetinin geçici olarak ortadan kalmasıyla, çeşitli koalisyon gruplarının bu gösteriyi desteklediğini söylüyor.
Williams, bu gösteriyle oluşan ivmeyle iklim adaleti için sendikalar gibi diğer güçleri de içine alacak şekilde ülke çapındaki sayısız, izole yerel güçleri bir araya getirien geniş bir birleşik cephe kurularak sürekli bir kampanya başlatılabileceğinden söz ediyor. Bununla birlikte, Washington’a gidecek bir grup aktivist ve organizasyonun bu savaşta potansiyel bir müttefik olarak gördükleri Başkan Obama’yı açılış konuşmasında kullandığı kelimelerin ötesine geçip iklim için hareket etmeye ikna etmek için gideceğini de belirtiyor.
Bu guruplardan bir tanesinin, ilk defa sivil itaatsizlik gösterisinde bulunan büyük yeşil bin gruplardan Siarra Club olduğunu ve yöneticilerinden Michael Brune’un yeni stratejilerinin başkan Obama’nın vizyonunu gerçekleştirmesine ve bu yolda karşısına çıkacak zorluklarla mücadele etmesine yardımcı olmak olduğunu açıkladığından bahsediyor.
Obama ve yeni Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ilk yapacağı şeyin bu boru hattı inşasına hayır demek olduğunu ve Obama’nın bunu yapmak için Kongre’nin onayını alması gerekmediğini belirtiyor.
Williams, Obama’nın açılış konuşmasındaki retoriğe rağmen cevaplanması gerekenin Barack Obama ya da herhangi Demokrat liderin bu konuda gerçekten bizim tarafımızda olup olmadığını anlamak olduğunu söylüyor. Ve bunun için; işlevsiz Kongre tarafından yönlendirilen, güçlü şirketlerin çıkarlarından dolayı engellenen gönülsüz bir arkadaşı (Obama’yı) evinin önünde gösteri yaparak arkasında olduğumuzu ikna etmeye mi çalışmalıyız yoksa Obama’nın istek ve kontrolü dışında, ondan bağımsız toplumsal bir hareket olmadan taleplere teslim olmayacağını gayet iyi bilerek mi evini kuşatmalıyız diye soruyor..
Obama gibi global liderlerin bu konudaki” isteksizliğini” anlamak için buz dağının görünen kısmının ötesine geçerek kapitalist sistemin yapısını ve ideolojisini incelemeliyiz diyor ve bu noktada da önemli tespitlerde bulunuyor.
2008 yılındaki mali krizde politik liderlerin yirmi yıl boyunca oturup tüm olguları değerlendirerek bir konsensüse ulaşmadıklarını, krizden sonra hemen bankalara trilyonlarca dolar akıttıklarını, diğer yandan pervasız büyüme politikaları, atık ve savaşlar sonucu gezegenin biyosferinin istikrarının tehdit altında olmasına rağmen bilim insanlarını çürütmek için zaman harcayıp pencereleri dışındaki gittikçe değişen havayı göz ardı ettiklerini söylüyor.
Bu nedenle sorunun kökenine inebilmek için üretimi, mal ve hizmet değişimini, iç içe geçmiş tüm ekonomik sistemi yani kapitalizmi incelemek gerektiğini söylüyor. Ancak bunu yaparak iklim değişikliğine karşı mücadelede etkili bir strateji geliştirilebileceğini; ekolojik ve toplumsal adaletin birbirine bağlı olduğunu göstermenin mümkün olduğunu ve ancak tabandan örgütlenerek kapitalist toplumsal düzene karşı küresel olarak meydan okunabileceğini söylüyor. Bu mücadelede yer almak için anti-kapitalist olunması gerekmediğini ama toplumsal güç sarkacının dünyada ve ABD’de çalışanlara doğru yönelmediği ve kurumsal güçlerin faaliyetlerine limit getirilmediği takdirde dünyamızı kurtarmanın mümkün olmadığını anlamak gerektiğini belirtiyor.
Bu mücadelenin teknoloji, yenilebilir enerji modeli, şu politikacının ya da bu şirketin kötü olmasıyla alakalı olmadığının anlaşılması gerektiğini yani şeyler veya insanların değil ilişkinin önemli olduğunu söylüyor. Bunun da demokrasiyle alakalı olduğunu ve demokrasinin de toplumsal bir güç ve varsayılan ilişki biçimiyle alakalı olduğunun altını çiziyor. Bu kadar felaketin karşısında ikna olmayan kapitalistleri ikna edebilecek tek gücün örgütlü insanların gücü olduğunu söylüyor Neoliberalizmin otuz yıldır sağa çektiği çatışan sınıf güçlerinin sarkacını yerçekimi yerine geçip bizim tarafa doğru çekmemiz gerektiğini belirtiyor.
Bir sosyalist olarak toplumsal ve siyasal iktidar üzerinde sürekli çatışma içinde zıt çıkarları olan hiçbir sınıf olmadığı bir dünyada yaşamak gerektiğini savunduğunu; insanlığın kendisi, diğer canlı türleri ve dayanağı olan gezegenle barış içinde yaşamasının ancak sosyal olarak adil ve ekolojik olarak sürdürülebilir bir dünyada gerçekleşebileceğini öne sürüyor. Bu devrimci yolun basamaklarının bu yolu yaratmak için gerekli fiili mücadele olduğunu söylüyor.
Williams daha sonra özellikle Amerika’da şimdiki durumu analiz ediyor.
Obama’nın ilk basın açıklamasında: “Amerikalılar şu anda ekonomi, istihdam ve büyümeye odaklandılar ve odaklanmaya da devam edecekler. İş bulma ve büyüme isteklerini göz ardı edip iklim değişikliğine odaklanmayı hiç kimse istemiyor, ben de istemiyorum” diyerek, her beş Amerikalıdan dördünün hükümetten iklim değişikliği için bir şey yapmasını istemesine rağmen önceliğinin bu olmadığını çok daha açıkça söylediğini altını çiziyor.
Büyümeyi teşvik etmek yükümlülüğü iklim sorununun kökeninin neden sistematik olduğunu vurgulamaktadır. Kapitalizm büyümediği takdirde krize girer. Büyüme sürekli ve her sektörde olmalıdır. Söz konusu sektör kârlı ise toplumsal kanaat ne olursa olsun daha hızlı büyüyecektir, diyerek örnek veriyor:
Örneğin ABD’de 1970 yılında günde 9.6 milyon varil üretiminden 2008 yılında 4.95 milyon varile düşen üretim son dört yıldır artarak günde 5.7 milyon varile çıkıyor. Bunun 2020 yılında yaklaşık 7 milyon varile çıkabileceği düşünülüyor. Bazı uzmanlar üretimin 10 milyon varile bile çıkacağını ve böylece ABD’nin Suudi Arabistan ile aynı ligde olacağını söylüyor.
Williams, günümüzün zorla tasarruf dünyasında 1990’ların başlarındaki batılı egemen sınıfın (Ronald Reagan’ın “şer imparatorluğu” diye adlandırdığı SSCB ve Doğu Avrupa’daki sistem çökmüş, batıdaki politikacılar da bu tehlikeden kurtulmalarından dolayı sevinç içindeydiler) iyimserlik duygusunu yakalamanın zor olduğunu, o zamanın zafer atmosferinde Bush gibi Cumhuriyetçi başkanın bile çevreyi korumaktan bahsedebildiğini ve 1997’de Kyoto Protokolü yazıldığında gelişmekte olan ülkelerde serbest bırakılan emisyon oranını batılı hükümetlerin azaltmayı vaat edebildiğini dile getiriyor. Geçen sene toplanan zirvedeki isteksizliğin ise politikacıların “vizyon eksikliği” ile değil kapitalizmin yapısal kriziyle daha iyi açıklanabileceğini söylüyor.
İklim değişikliğine karşı bir şeyler yapılabileceğine yönelik o zamanki iyimserlik yerine bugünlerde kapitalistler arasındaki iyimserliğin petrol ve gaz patlamasından yapacakları kârla ilgili olduğunun altını çiziyor
Gezegeni yok etme konusunda eline su döktürmeyen Petrol devi, BP’nin tahminine göre 2030’da, yatay ve derin su sondajı ve kaya gazı rezervlerinin hidrolik kırılması gibi gaz ve petrol bulma tekniğindeki gelişmeden dolayı bütün Batı Yarımküresi enerji konusunda bağımsızlaşabilecek.
Günümüzden yüzde 39 daha büyük bir enerji ekonomisinde fosil yakıtların enerji karışımındaki payının yüzde 81 düzeyinde kalması bekleniyor.
2011 yılı geneli içinde sadece iki santim yağmur yağan ve yılın büyük bölümünü yangınlarla geçiren Teksas gibi bir yerde konumlanan Pioneer Doğal Kaynakların CEO’su Scott D. Sheffield gibi yöneticiler her şeye rağmen bu haber karşısında memnun oldular.
Uluslararası Enerji Ajansı yakında yayımladığı raporda; “Gazın Altın Çağına mı Giriyoruz” diye sorduğunda Kuzey Amerika’daki gaz bolluğundan dolayı “kriz sonrasındaki güçlü toparlanma” nedeniyle güçlü bir “yes” cevabı aldı.
Rapor diğer taraftan “altın çağın”,doğal gaza dayanan ekonomik genişlemenin dünyayı iki santigrat dereceden fazla küresel sıcaklık artışına neden olmayacak bir karbon emisyon hattında tutmayacağını, ama atmosferdeki sera gazlarının konsantrasyonunu her milyon CO2 başına 650 parçada stabilize ederek uzun vadede sıcaklığın 3.5 santigrat derece üzerinde olacağını da açıkça ortaya koyuyor.
21.yüzyılın tımarhanelik kapitalist “mantığı” her ne pahasına olursa olsun kısa dönem kârın maksimizasyonunu öngörüyor.
Willams, raporlarda belirtilmeyen bir fenomenin de enerji şirketlerinin şu anda doğal gaz için “hidrolik kırılma” yöntemini kullandıkları gibi daha önce marjinal bulunan kaya gazı rezervlerinde petrol arayabileceklerini fark ettiler. Varili 80 dolara petrol elde etmenin çevresel maliyeti ne olursa olsun kârlı olması bu yöntemi kullanmalarına yetiyor.
Bu nedenle ABD’de doğal gaz patlamasının yanında daha az reklamı yapılsa da çok büyük petrol patlaması da var. Önceden dokunulmamış kaya gazı rezervlerinden elde edilen petrol patlamasının yarattığı boşluk o kadar büyük ki uzaydan bile görülebiliyor. Kuzey Dakota’daki Bakken Field 15.000 mil karelik alanıyla dünyanın en büyük bitişik petrol alanlarından birisidir. Teksas, Eagle Field’deki üretim ise 2010 ile 2012 arasında 30 kat artıyor.
Williams, çok uzak ve nüfusu az olan Bakken Field’deki petrol aramalardan dolayı oluşan boşlukların yörüngedeki uydular tarafından görülmesinin nedeni petrolle birlikte gelen doğal gazın toplanıp satılması yerine “tutuşturma” yöntemiyle yakılmasından dolayı olduğunu söylüyor. Bu anlamsız Vandalizmin şirketlerin petrolden daha hızlı para kazanma hırsından başka bir nedeni olmadığını, doğal gazın değerlendirilmesi için bir alt yapı geliştirme zahmetine girmediklerini belirttikten sonra bu durumun vahametini, 20120 yılında sadece Teksas’ta yanan doğal gazla 400 bin evin elektriğinin sağlanabileceği örneğiyle ortaya koyuyor.
New York’daki Andrew Cuomo gibi politik liderlerden dolayı bir kısım kapitalistlerin Doğu Sahilleri’nde doğal gazı tutuştururken, ülkenin diğer tarafındaki diğer kapitalistlerin de farklı bir fosil yakıt peşinde oldukları için aynı gaz’ı üretimi durdurmasından dolayı tutuşturmaya hazırlandığını söylüyor.
Kapitalizmin anarşik deliliğini ortaya çıkartan bu örnekten sonra Petrol şirketlerini denetlemekle görevli devlet kurumu, Kuzey Dakota Endüstriyel Komisyonu’nun “Tutuşmayı azaltmak için petrol üretimini kısıtlarsak nakit akışını azalmış olacağız” açıklamasıyla bu vandalizmi durdurmayı reddettiğinden bahsediyor.
Kapitalizm global bir sistem olduğuna örnek olarak ABD’de şirketlerin karbon emisyonunu düşüren ve daha ucuz olan doğal gazla elektrik üretimi yapmaya başlayınca kömür kullanımı azalmasına rağmen fosil yakıtların üçüncü ve en kirlisi olan kömürün 2012 yılında yılda 1.2 milyar ton daha fazla yakılacağını söylüyor
Bejing gibi şehirler insanların boğularak ölebileceği miktarda hava kirliliğinden muzdaripliğini. ABD, Çin çok fazla kömür madeni inşa etmesine bağlamasına rağmen Climate Wire’ın raporuna göre Asya’daki insanların akciğerlerini ve gezegenin havasını yok eden kömür miktarının ABD’de deki madenlerden geldiğini söylüyor. Çin’in 2011 yılında ABD’den dört milyon ton kömür ithal ederken bu oranın geçen sene 8.3 milyon tona yükseldiğinden bahsediyor.
Ülkeler arası askeri ve ekonomik rekabetin iklim değişimi ve emisyon düşürmesiyle ilgili etkili uluslararası anlaşmalar yapmayı imkansız bıraktığını, Brack Obama’nın ABD’deki enerji tüketimini azaltmak ve dünyada daha az insanı öldürmek için bir şeyler yapmak istiyorsa muazzam miktardaki askeri harcamaları azaltmakla başlayabileceğini belirtiyor. ABD ordusunun, enerji ihtiyacının %80’ini tüketerek Amerika’nın en büyük enerji tüketicisi olduğunu, sadece Irak savaşının maliyetinin 2030 yılına kadar dünyanın ısınmasını iki santigrat derecenin altında tutacak yenilebilir enerji yatırımlarını karşılayacak düzeyde olduğunun altını çiziyor.
Wiliams, bu örneklerin iki şeyi ortaya koyduğunu: Kapitalizm biyosferle temel çelişki içinde olduğundan ekonomik sistemle ölüm kalım mücadelesi içinde olduğumuz ve sadece, düşmanın doğası hakkında net olan ve krizin siyasi ve ekonomik mimarları ile yüzleşmeye hazır, toplumsal ve ekolojik adalet için kararlı aktivistlerin kazanma umudunun olduğunu söyleyerek, gezegeni yok eden ve kullanmaya devam etmek için yılda 1.6 trilyon maliyeti olan eski fosil yakıt temelli alt yapı ile çevresel maliyetinin olmamasının yanında çok daha az ekonomik maliyeti olan yeni enerji örnekleri arasında seçim yapmakla karşı karşıya olduğumuzu söyleyen enerji analisti Chris Nelder’den uzun bir alıntıyla yazısını bitiyor.
“Başka bir deyişle: Bunun yerine önümüzdeki 20 yılda bu demode, ölçeklendirilemeyen, yaşlı ve sağlıksız sistem için 32 trilyon dolar ve ayrıca gecikmeler ve trafik sıkışıklığı nedeniyle ziyan edilen petrolden dolayı kaybolan verimlilik için de 2.8 trilyon dolar harcamayı mı tercih edersiniz; yoksa karbon problemini çözüp sonsuza kadar bedava yakıt için yenilenebilir enerjiye geçişi; elektrik şebekesinin tümüyle yenilenmesini ve ulaşımın demiryoluyla yapılmasını sağlayacak şekilde var olan tüm altyapıyı değiştirmek için 25 trilyon harcamayı mı düşünürsünüz?
“Fiilen ölü ulaşım sistemine para akıtmak yerine önümüzdeki zorluklara dayanabilecek ve maliyetinden daha fazla ekonomik yararları olan bir ulaşım sistemi düşünmeliyiz. Önümüze tüm ticari hava uçuşlarının, 1000 kilometre altındaki yolculuklar için hızlı tren yolculuğuyla değiştirilmesi; tüm uzun mesafeli yük trafiği ve şehir trafiğinin %90’ını hafif trenle yapılması gibi iddialı bir hedefler koymalıyız. Tüm bu demiryolu alt yapı maliyeti 3 trilyon dolar aralığında olsa bile harika bir yatırım olacaktır.”
“Gelecek kuşaklara bizim doğduğumuz kadar güzel bir dünya bırakmak için bu yolu seçmemiz, devrilmesi gereken sistemde para kazanmaktan mutlu olan yönetici elitlerin elinden kontrolü alacak bağımsız, örgütlü faaliyetlerimize bağlıdır.
Çeviren Sibel Erduman