Bizler, zehir soluyacağız. Asit yağmurları ile tarım alanlarımızı, su kaynaklarımızı, evcil ve yaban hayvanlarımızı kaybedeceğiz. Ne gam!
Geçtiğimiz aylar ve haftalar içinde, hem bütçe görüşmelerinde hem de çeşitli toplantı ve seminerlerde, enerji arzı konusunda, Hükümet çevrelerinden hayli kafa karıştırıcı açıklamalar yapıldı.
Peş peşe yapılan bu açıklamaların belli bir analizden elde edilen sonuçların açıklaması mı yoksa rastgele söylenmiş sözler mi olduğu anlaşılamadı. Anlaşılabilmesi için tartışmak gerekiyor.
Konu enerji arzındaki yeni trendle ilgili. Aslında bunun yeni bir yönelim olup olmadığını tartışmak mümkün. Ancak şunu biliyoruz, Hükümet 10 yıllık iktidarında enerji arzı ile ilgili attığı her adımda sürekli olarak dirençle karşılaştı. Bu direnç kimi zaman sayıları bir kaç bin lisansı içeren ve büyük bir doğa tahribatına yol açan HES’lere (Hidroelektrik Santral) karşı “Derelerin Kardeşliği” şeklinde, kimi zaman da “Nükleersiz Bir Dünya istiyoruz” ya da “Zehir Solumak İstemiyoruz” şeklinde tezahür etti, yurttaşlarımız direnç noktalarında sokaklara çıkıp seslerini duyurmaya çalıştılar.
Öğreniyoruz, 8 bin 484 kilometrelik sahil şeridimize 46 adet enerji santrali yapılmak isteniyor, Enerji Bakanı Taner Yıldız açıklıyor, “Enteresandır, tam 46 tane de itiraz var. İthal kömüre de yerli kömüre de doğalgaza da bir şekilde itiraz var. ” Yurttaşlarımız itiraz ediyor. Demokrasinin gereği olan yapılıyor. Devam edelim.
Enerji arzı ile ilgili açıklamalardan ilki enerji bakanından geldi. Bakan Yıldız’a göre, “Atatürk Barajı’nın, Keban Barajı’nın ürettiği elektriğin yerine nükleeri koymayı düşünmüyoruz, doğalgazın yerine nükleeri koymayı düşünüyoruz. Hal böyle olunca Akdeniz’de Akkuyu’da, Karadeniz’de Sinop’ta kuracağımız nükleer santrallerin elektriği doğalgazla ikame edebilmek için bugünkü parayla 7. 2 milyar dolarlık doğalgaz ithalatı yapmamış olacağız. Ama nükleer santralden ürettiğimiz elektriği doğalgazın yerine koyarsak o zaman bu kadar ithalatı yapmamış olacağız. (22. 01. 2013)”.
Bakan Yıldız’ın “doğalgazın elektrik üretimindeki payını azaltılması”na vurgu yaptığı net olarak anlaşılıyor.
Hükümet, enerji arzı güvenliği açısından böyle bir tercihi, doğalgazın elektrik üretimindeki payını azaltmayı düşünebilir veya tercih edebilir elbette. Ancak böyle bir tercih yapılırken ‘nükleer santral belasını’ bir bölgenin insanlarının başına geriye dönülemez bir biçimde sarmamak gerekir. Öte yandan bu değişimin sunumu yapılırken, “7. 2 milyar dolarlık doğalgaz ithalatı yapmayacağız”, “her şey dahil nükleer santral yapıyoruz”, “dışarıya para vermeyeceğiz” gibi bir algı yaratılması da pek doğru görünmüyor.
Doğru olan, Rusya’ya, Akkuyu nükleer santralinde üreteceği elektriğin karşılığında, işletme tarihinden 2035 yılına kadar sabit fiyatla, üstelik piyasa fiyatının çok üstünde bir fiyatla alım garantisi, dolayısıyla para ödemesi yapmayı taahhüt etmiş olmamızdır. Bu durumda enerjide dışa bağımlılık açısından değişen bir şey olmayacaktır. Yerli bir kaynağı kullanmayacağız, nükleer yakıtı Rusya temin edecek, dışa bağımlılık veya dışarıya para ödeme devam edecek ve biz bunun adına enerji arzında çeşitlilik diyeceğiz.
Sadece bu değil. 28 Ocak 2013 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde Merve Erdil’in “İbre Kömüre Döndü” başlıklı haberine göre enerji arzındaki yeni trendin adını koymuş olduk. Bu kez Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Başkanı Hasan Göktaş açıklıyor: “Yerli kömür santralleri için başvurular çok arttı, Soma’dan Trakya’ya Ege Havzasına, birçok yerde başvurular, başvuru çalışmaları, yerli kömüre karşı inanılmaz bir yönelim var. İnanılmaz derecede seviniyoruz. ”
Haberden aktarmaya devam ediyorum: “EPDK yetkililerinden edinilen bilgilere göre, 2012 yılında toplam 5 bin MV’lık yeni doğalgaz başvurusu yapıldı. Bunun toplam yatırım tutarı 5 milyar lirayı buluyor. Ancak yılın ortasından itibaren hazine teşvikinin ortadan kalkmasıyla, hem başvurulardan hem de önceki yıllarda başvurusu yapılmış olan ve toplam gücü 2 bin 500 MV olan çok sayıda projede dev şirketler yatırımdan vazgeçme talebini bildirdi ve lisans iptali gündeme geldi. Yerli ve ithal kömürde ise çoğunluğu son üç ayda olmak üzere toplam kurulu gücü 10 bin 932 MV ve toplam yatırım tutar 13 milyar 665 milyon lira olan 13 başvuru yapıldı.”
Değişim gerçekten “inanılmaz”. Bahsi geçen başvuruların 4’ü Adana, 2’si Zonguldak ilimizde. Bu illeri Mersin, Elazığ, Çanakkale, Afyonkarahisar, Hatay, Tekirdağ ve Manisa takip ediyor. Son 3 ay öncesinde faaliyette olan, yapımı devam eden, Lisansları alınan ve lisans çalışmaları devam eden 50 civarında kömürle çalışan santrali buna ilave edelim. Kömür santrallerinde doğalgaz santrallerine kıyasla maliyetin düşük olduğu biliniyor. Sermayedarlarımızın bir tercih yapmaları gerekiyor: Kârlılık mı, kirlilik mi? Başvuru sayısındaki “inanılmaz” artış, tercihin yapılmış olduğunu gösteriyor. Bizler, zehir soluyacağız. Asit yağmurları ile tarım alanlarımızı, su kaynaklarımızı, evcil ve yaban hayvanlarımızı kaybedeceğiz. Ne gam!
Ve son olarak Dünyamıza verilecek olan zararın sonucu: İklim Değişikliği. Karbon salımı artış hızında OECD ülkeleri ve gelişmekte olan ülkeler arasında birinci sıradaki yerimizi tescil etmiş olacağız.
Hasan Sever, Hukukçu, Çevre Hukuku Derneği YK Başkanı
kaynak: bianet.org