2013 yılı tarihe biraz da ‘ağaç’la geçecek. Her manasıyla... ‘Çevreciyiz’, ‘çevrecinin daniskasıyız’, ‘çevreciyiz be’ye uzanan agresyon ibresi de ‘5 milyon üniversite öğrencisi için 5 milyon fidan’ türü kampanya da şaşırtmıyor o yüzden.
Hafta içinde Google Earth tarafından gezegenin orman karnesini gösteren bir harita yayımlandı. Landsat 7’nin çektiği 650 bin uydu fotoğrafıyla oluşuturulan harita, kaybedilenle yeni eklenen hesaplandığında 2000 ile 2012 arasında dünyadan Moğolistan kadar ormanlık alanın eksildiğini gösteriyor. Durum vahim. Verilere göre Türkiye de diğer bölgelerdeki kısmi kayıpların yanı sıra, en fazla İstanbul ve çevresinden orman kaybetmiş görünüyor.
Ama işte diğer yanda Başbakan Cumhuriyet tarihinde en fazla fidanın kendi dönemlerinde dikildiğini, Belçika kadar alanı ağaçlandırdıklarını söylüyor. Ya da üçüncü köprü için kesilecek ağaçlar anıldığında, başka alana dikilecek fidan adediyle ‘Bre nankör’ diye susturulabiliyorsunuz. Ya da Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği’nde kesilen ağaçlara karşı Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, birden ‘ama 2 milyon fidan dikildiğini’ açıklayabiliyor. Bir de ağaç taşıma mevhumu var; kesmiyoruz taşıyoruz.
Bunlar aslında aynı ölçü birimlerinden, aynı tanımlardan konuşmadığımızı gösteriyor. Neye orman diyoruz? Kesilen ağacın yerine fidan dikmek ne demektir? Ağaç taşınır mı? Öyle sökülüp takılan bir alet midir ağaç? Orman mühendisi Besim Sertok’a kafama takılanları sordum. Yine orman mühendisi Ahmet Demirtaş ve Yücel Çağlar’ın konuya dair yazıları da faydalı oldu. Şöyle…
- Öncelikle bir yerden kesip başka bir yere ağaç dikmek, ormanı ‘ağaç tarlası’ yerine koyan, böceklerinden yosununa ekosistemini yok sayan bir zihniyet. Ve çok açık ki misal Sarıyer’deki erozyonu, Çatalca’ya ağaç dikerek önlemek mümkün değil. Giden gittiği yer için kayıp.
- Kesilenlerin yerine bazen fidan, bazen yetişkin ağaç dikiliyor. Belli boya, kök yapısına, yaşa gelmiş ağacın yerine fidan dikmek aslında 30-40 yıl kaybediyoruz demek. Bu hiç konuşulmuyor.
- Dikilen fidanların yüzde kaçının tuttuğuna dair elimizde veri yok.
- Tamam, belli koşulları haiz ağaçları taşımak mümkün. Öncelikle cinse göre doğru mevsim önemli. Geniş yapraklıları sonbaharda, diyelim cevizi, çınarı, meşeyi ilkbaharda taşımak gerekiyor. Ayrıca taşınacak ağacın kökünün bir-iki yıl öncesinden hazırlanmaya başlanması gerektiğini söylüyor uzmanlar. Velhasıl, taşındı denilen ağaçların ne kadarının tuttuğunu da asla bilmiyoruz.
- Sürekli başımıza kakılan refüj düzenlemeleri ayrı mevzu. Güzel görünmesi için kısa ömürlü fideler tercih ediliyor. O yüzden burada hakikaten milyon adetler dönüyor. Örneğin İstanbul’da belediyenin yan kuruluşu Ağaç A.Ş dışında bir firmanın ihaleye girmesi de mümkün değil.
- Şu da aklımızda dursun: 2003-2011 döneminde 15 bin maden işletmesine 43,7 hektar orman; 17 bin turizm, üniversite, vs yatırımcısına da ‘devlet ormanı’ sayılan 319 bin hektar arazi tahsis edilmiş.
- Ve temel mesele… Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre 2003-2010 arasında ‘ağaçlandırma’ oranı, bir önceki aynı dilime göre gerçekten üç kat fazla görünüyor. Orman mühendisleri bu rakamın var olan orman alanlarındaki rehabilitasyon çalışmalarının dahil edilmesiyle ortaya çıktığını söylüyor. Teknik olarak bu, ağaçlandırma kabul edilmiyor. (Toplam 2.709.813 rakamının 1.775.836 kadarı rehabilitasyon!) Bir de yanmış ormanlık alanlarda başarısız olup birkaç kez fidan dikildiğinde bunun defalarca sayılması gibi tuhaf bir durumdan söz ediliyor.
Eskiden her şey şahaneydi demiyorum ama milyonlu, milyarlı, üç katlı, beş katlı iddia başka bir şey. Yani lütfen herkes etrafına bakınsın, 10-15 yılda Türkiye’de ağaç sayısının üç katına çıktığını hakikaten gören, böyle hisseden var mı?
Pınar Öğünç, Radikal, 18 Kasım 2013