Yıllardır dünyada iklim değişikliği yaşanıyor derken bundan Pasifik’teki Tuvalu gibi küçük adaların mı etkileneceğini sandınız? Yoksa Kuzey Kutbu’nda eriyen buzulların sadece kutup ayılarının derdi olduğunu mu? Kuraklık ve susuzluk Afrika ülkelerini ilgilendiren bir mesele deyip geçiyor muydunuz? Su taşkınlarının yalnızca Uzak Asya ülkelerinin mücadele etmesi gereken bir doğa olayı olduğunu mu düşündünüz?
Küresel iklim değişikliği Türkiye’nin pek çok bölgesinde kentleşme, sanayileşme ve ormansızlaşmanın sonucu olarak kuraklık, su taşkını, aşırı hava olayları gibi çeşitli biçimlerde uzun zamandır kendini gösteriyor. Özellikle son aylarda artan sıcaklıklara, kuraklığa, şiddetli ve ani aşırı hava olaylarına, sellere, su baskınlarına, hortumlara ve can ve mal kayıplarına şahit oluyoruz. Küresel iklim değişikliği Çanakkale’de, Ankara’da, Konya’da, Karapınar’da, Beyşehir’de, Antalya’da, Rize’de, Kars’ta...
Şimdi geldi İstanbul’un kapısına dayandı. Hızlı ve yaygın kentleşmenin en görünür hâli mega kentler, iklim değişikliğinin hem sorumlularından biri, hem de kurbanı. Bu, herkesin yüzleşmesi gereken bir gerçek, bundan kaçış yok. Mücadele için ulusal, bölgesel ve yerel seviyede karar vericilerin, uzmanların ve sivil toplum kuruluşlarının ortak çabası gerekli.
Barajlarında su yokken İstanbul’u sular altında bırakan hava olayları için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, önce, “Dünyanın birçok yerinde bu tufanları şehirlerde görüyorsak, Dünya birtakım sinyaller veriyor demektir” dedi, birkaç gün sonra ağzındaki baklayı çıkardı: “İstanbul’da küresel iklim değişikliği yaşıyoruz.”
Bunu kabul etmek bir siyasetçi açısından iyi bir başlangıç ama, Topbaş’ın Kuzey Ormanları’nı yok eden projelerin önünü açan bir belediye başkanı olduğu akla gelince insan samimiyetinden şüpheleniyor. Türkiye’de pek çok kent ve özellikle büyükşehir belediyesi, henüz bütünlüklü, uzun vadeli iklim değişikliği stratejileri belirlemiş değil... İklim değişikliği politikacıların gündeminde bilimin ya da sivil toplumun gündemindeki gibi yer almıyor. Madem Dünya sinyal veriyor, madem küresel iklim değişikliği var, bu konudaki eylem planımız ne âlemde?
Türkiye iklim değişikliğine neden olan seragazı emisyonlarını mutlaka azaltmalı ve doğa tahribatını durdurarak artık inkârı mümkün olmayan iklim etkilerine karşı uyumu güçlendirmeli, bir an önce önlem almalı. Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı belli açılardan kapsamlı ancak her yıl seragazı emisyonlarında rekor kıran Türkiye’nin herhangi bir azaltım hedefi ve resmî taahhüdü yok, iklim değişikliğiyle mücadelede yetersiz. Bu hâliyle hem geç hem pasif kalan bir durum var. İstanbul için de İklim Değişikliği Eylem Planı hazırlandığı haberleri çıktı ancak detayları hâlâ ortada yok.
İstanbul, C40 kentleri olarak bilinen “Büyük Kentler İklim Liderlik Grubu” üyesi. Bu grup kentsel karbon emisyonlarını azaltmak için çalışıyor ve iklim değişikliğine uyum sağlamayı hedefliyor. Bu kentler dünyada üretilen enerjinin yüzde 75’ini tüketiyor, üretilen seragazlarının da yüzde 80’inden sorumlu. C40’ın sitesinde, hangi kentlerin iklim değişikliği eylem planı olduğu, uygulama safhaları ve hedefler açıkça mevcut. Mesela, seragazı emisyonlarını 2030’a kadar yüzde 30 azaltma hedefi olan New York Belediyesi, toprak, su, ulaşım, enerji, hava ve iklim değişikliği başlıkları altında halkın katılımıyla çözümler üretiyor. Eylem planı olan kentler arasında Hong Kong, Melbourne, Kopenhag, Oslo, Tokyo, Toronto, Johannesburg, Lagos dikkat çekici. İstanbul ise sıfır veriyle C40 listesinde de rekor kırmış. Seragazı emisyon datası ve azaltım hedefini geçtik, güneş, yağmur potansiyeli, ölçülen en sıcak, en soğuk gün dataları gibi kente dair tek bir veri girilmemiş. Listedeki tek veri, İstanbul Belediye Başkanı olan Kadir Topbaş’ın adı!
kaynak: taraf / pelin cengiz