Biyoyakıt, Hidrojen, HES, CSS ve tabii ki Nükleer
Bizler iklim değişikliğini durdurmak için fosil yakıtların kullanımına son verilmesini, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması gerektiğini aynı zamanda enerji verimliliği ve enerji tasarrufu yapılması gerektiğini savunuyoruz.
Teknolojik olarak uygulanabilmesi açısından da bu temiz enerji kaynakları rüzgar, güneş, dalga, gel gitler ve jeotermal'den oluşmakta. Bunların dışında gerçekte küresel ısınmaya çare olmayıp böyle sunulan çok sayıda çözüm önerileri bulunmakta. Yenilenebilir enerjilere alternatif olarak önerilen çözümlerin birçok handikapları bulunmakta. Getirilen bazı çözümler henüz çalışmaya başlamadılar, araştırma aşamasındalar. Kullanımları sınırlı ve bazılarının kullanılması durumunda daha ciddi sorunlara yol açıyorlar. Ayrıca temiz enerjiye yönelik kullanılabilecek parasal kaynaklar şuanda uygulaması olmayan alternatiflere akıtılması da aslında hiçbir şey yapılmaması anlamına geliyor. Oysa iklim değişikliğini durdurabilmek için bir an önce harekete geçilmesi gerekiyor. Alternatifleri çözüm olarak destekleyenler ise ne tesadüf ki temiz enerjinin kârlarını tehdit ettiği şirketler.
Biyoyakıt
Otomotiv şirketlerinin egemenliklerini korumak için heyecanla destekledikleri, küresel ısınmayı durdurma yeteneği olmayan iki çözüm biyoyakıt ve hidrojen. Biyoyakıt herhangi bir bitki, ağaç ve hayvan ürününün enerji elde etmek için yakılmasından elde ediliyor. Mısır, şeker kamışı ve soya fasulyesinden çıkarılan etanol petrolle birleştirilerek yakıt elde ediliyor. Biyoyakıt kullanan arabaların ise çevreye duyarlı olduğu söyleniyor. Gerçek olan ise etanolun benzin kullanmaktan daha çok karbondioksit salımına yol açtığı. Minnesota Üniversitesi ekolojisti David Tillma ve ekonomist Jason Hill sorunu şöyle koyuyorlar:
Mısırdan yapılan etanolun şu andaki imalat biçimiyle bunun sadece galon başına yüzde 20'si "yeni" enerji olarak adlandırılabilir. Çünkü bu "yeni" enerjiyi yapmak için çokça "eski" fosil enerjisini kullanıyor. Traktörleri kullanmak için dizel, suni gübre yapımı için doğal gaz ve tabii ki mısırı etanola çeviren rafinerileri çalıştırmak için petrol.
Biyoyakıtların sadece üretim aşamaları sorunlu değil. Daha çok mısır, şeker kamışı, soya fasulyesi ekmek daha çok biyoyakıt elde etmek amaçlı yeni tarım alanlarının açılması, ormanların yok edilmesi atmosfere daha çok karbondoksit salımına yol açıyor.
Toprağın gıda için mi yoksa otomobil yakıtı için mi kullanılması için eline bir tercih fırsatı geçse pazar her seferinde otomobil yakıtını tercih edecektir. Bu gıda için ayrılan toprağın miktarını azaltıyor, gıda fiyatlarını arttırıyor ve bazılarının aç kalmasına yol açıyor. Biyoyakıt ve yağmur yetersizliği bir araya geldiğinde arabalara gaz yetiştirmek adına açlık yaratacak.
2006 yılında ABD'de mısırdan etanol yapan 100 tesis vardı ve daha birçoğu inşa halinde. ABD etanolun hem en büyük üreticisi hem de ihracatçısı. 2006 yılının sonunda Birleşmiş Milletler'in Gıda ve Tarım Organizasyonu (FAO) mısır fiyatının ABD'de ve dünyada iki katına çıktığını rapor etti. Bu artış ABD'nin etanol için mısıra dönmesinden kaynaklanıyor. İnsanlar başka tahıllara döndükçe pirinç ve buğday fiyatları da artıyor. Dolayısıyla ABD'de tavuk ve domuz fiyatları da artıyor çünkü ikisi de mısırla besleniyor. Biyoyakıt, gıda ürünlerinin azalmasına neden olursa arabaları doyurmak için bizler aç kalacağız.
Hidrojen
Küresel ısınmaya katkıda bulunmadan otomobil kullanılmasına olanak verdiği ileri sürülen otomotiv sektörünün gözdesi olan hidrojen. Alternatif olarak sunulmakla birlikte henüz uygulanamıyor. Otomobil sanayi de bir türlü satamadığı hidrojenle çalışan arabalar yaptığını ileri sürüp duruyor. Oysa hidrojen bir yakıt değil. Pil gibi enerjiyi bir depolama biçimi. Hidrojen hemen hemen hiçbir zaman saf olarak bulunmuyor. Hidrojen elde edebilmek için fosil yakıtlar kullanılıyor. Bu durum ise doğal olarak karbon salımında azalmaya yol açmıyor. Aslında salınım artmakta çünkü hidrojen taşınmadan önce sıkıştırılması gerekiyor. Bu sıkıştırma işlemi gene kömür ve gazdan elde edilen enerji ile yapılıyor.
Karbon Toplama ve Depolama Sistemi CCS
Karbon toplama ve depolama ( CCS) aslında elektrik üretiminin en tahrip edici biçimi olan artan sayıdaki kömür santrallerinin masumiyet perdesi. İşleyişi karbondioksit'in süzgeçler vasıtasıyla toplanması ve yer altı mağaralarına kalıcı olarak gömülmesine dayanıyor. "Uluslararası Enerji Ajansı CCS'nin iklim üzerinde herhangi bir etkisi olabilmesi için her biri yılda 1 milyon ton karbondioksit toplayan ve yeraltına koyan 6.000 proje olması gerektiğini" söylüyor. Şu anda ise sadece üç büyük proje var. Bunların hiçbiri çalışan bir enerji santralına bağlı değil. Süzgeçli santrallerin yapımı maliyetleri iki katına çıkardığı için dünyanın hiçbir yerinde kullanılmıyor. Araştırma verileri göre karbon yakalama ve depolama teknolojisinin 2030'dan hatta 2050'den önce uygulanamayacağı. 2008 yılında ABD hükümeti CCS'ye tüm yenilenebilir ve enerji verimliliği olan programların toplamına harcanan paranın üç katı para harcadı. 2009 için dört defa daha fazla harcamayı öneriyorlar, 146 milyon dolara karşı 624 milyon dolar. Yeni kömürle işleyen enerji santralleri dünyanın her yerinde CCS'nin çalışacağı iddiası ile inşa ediliyor, ama bunlarda CCS sistemleri yok. Türkiye'de inşaatı başlayacak 47 adet kömürle çalışan termik santral bulunmakta. Hükümet tüm bu santrallerin CCS sistemi ile çalışacağını iddia etmekte.
Hidroelektrik santraları ( HES)
Büyük baraj sayısının arttırılması ve daha çok hidroelektirk enerji elde edilmesi. Metan gazının kısa dönem açısından karbondioksitten daha tehlikeli ve zararlı olduğunu bir kez daha hatırlatmakta fayda. Çünkü baraj göllerinin altında çürüyen bitkiler metan gazının oluşmasına yol açıyor. Bugün ihtiyacımız olan gömülü olan metan rezervlerini açığa çıkarmamak ve yeni metan kaynakları da oluşturmamak olmalı. Barajların yarattığı bir başka sorun ise çok sayıda insanın yaşam alanlarının sular altında kalması. Christian Aid'in son raporlarından birisi dünyada 155 milyon mülteci ve yerinden sürülmüş insan olduğunu söylüyor. Bunlardan 25milyonu savaşlardan ve çatışmalardan kaçmış, 25 milyonu doğal afetlerden ve 105 milyonu çoğu baraj inşaatı olan geliştirme projelerinden kaçmış. Büyük barajlar olmayan "mikro hidro" projelerin daha az sorunu var ama Mikro hidro'ların küresel olarak çok fazla değişim yaratamayacağı da çok açık.