İklim değişikliği ve ani iklim değişikliğinin nasıl oluştuğundan ve dinamiklerinden söz ettikten sonra biraz da bizi bekleyen hatta artık beklemekten çıkıp bizimle sıkça buluşmaya gelen iklim değişikliğinin sonuçlarından söz edelim.
Atmosfere saldığımız sera gazları sonucunda sıcaklığın arttığından söz etmiştik. Bu sıcaklık artışı, dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan ve hayatın devamlılığı için zorunlu olan buzulları eritiyor. Kutuplardaki buzulların erimesi o bölgede ekosistemi yok ediyor. Göç eden birçok canlı türünden farklı olarak kutup bölgesinde yaşayan hayvanlar, göç edecek bir yer bulamadıkları için gezegen dışına itiliyorlar. Buzulların erimesi sadece belirli hayvan türlerinin yok olması sonucunu doğurmuyor. Bu aynı zamanda deniz seviyelerinde ciddi oranlarda yükselme anlamına geliyor. Bilim insanları sadece Grönland buzulunun tamamen erimesinin bile deniz seviyelerini 6 metre yükselteceğinden söz ediyorlar. Deniz seviyelerindeki yükselme bizim Maslak'taki evlerimizin deniz kenarı olacak ve daha çok para edeceği anlamına gelmiyor. Bu yükselme deniz seviyesi veya daha altı seviyelerde yaşayan milyonlarca insanın göç etmek zorunda kalması anlamına geliyor.
Buzulların erimesinin bir başka anlamı daha var. Bu da dağların tepelerindeki kara buzullarının hızla erimesi sonucunda normalde bu buzullardan beslenen nehirlerin artık su kaynağını kaybediyor olması. Buzullar Himalayalar, Andlar gibi dünyanın en önemli nehirlerini besledikleri yerlerde geri çekilmeye başladı bile. Eğer karbondioksit artışını durduramazsak bu buzullar yok olacak ve içme ve suyunu sağladığımız büyük nehirlerden faydalanmak yerine birkaç cılız su birikintisine sahip olacağız.
Buzulların erimesiyle yok olacak kutup hayvanlarından söz ettik. Ancak son yayınlanan Hükümetler Arası İklim Değişikliği paneli tüm hayvan ve bitki türlerinin %40'ının içlerinde yaşadıkları ekosistemin çökmesi veya tahribatı yüzünden yok olacaklarını söylüyor. James Hansen'e göre ise şimdiden bir çok hayvan ve bitki türleri iklim değişikliğinin baskısı altında. Hayvanlar ve bitkilerle ilgili bir önemli konuda da bu hayvanların göçü. Çeşitli hayvan türleri yaşayacakları iklim alanı kalmadığı veya genişlediği için daha elverişli yaşam alanlarına doğru göç ediyorlar. Subtropikal orman kuşağındaki 400 kilometrelik genişleme ve Sivas'taki Kırım Kongo keneleri arasındaki bağlantıyı kurmak zor olmasa gerek.
İklim değişiminin en ani etkileri ise beklenmedik hava olayları. Eskiden haber bültenlerinde "doğal" diye geçen afetlerin sayısında önceki yıllara oranla son yıllarda gözle görülür bir artış olduğu ortada. Katrina felaketi ve her muson mevsimindeki seller sonucunda ölen yüzlerce kişi bilim insanlarının iklim değişirse, ani hava olayları ile karşılaşacağız uyarılarına tamamen uyuyor.
İklim değişikliğinin bir başka önemli yansıması da kuraklık. Daha sıcak geçen mevsimler, kuruyan nehirler ve gün geçtikçe yer altı kaynaklarını da kaybeder, kısacası gün geçtikçe kuraklaşır haldeyiz. Buna bir de daha sıcak geçen mevsimler sonucunda gittikçe kuruyan topraklar eklendiğinde kuraklığın boyutları biraz daha gözler önüne çıkıyor. Kuraklık ise en çok tarımı etkiliyor. İklim bilimci Lester Brown'ın açıkladığı gibi dünya gıda stoklarında devrolunan miktar 2008'de dünya tüketimi için 55 günlük seviyeye indi. Bu bugüne kadar kaydedilmiş en düşük seviye. Bu arada Haiti'de kurutulmuş çamurlar pazarlarda gıda olarak satılmaya başlandı bile. Kuraklık bu seviyedeyken ve 2008 ilkbaharında dünya gıda krizini konuşmaya başlamışken, bu soruna piyasanın çözüm olmayacağı ortada. Bugüne kadar piyasanın yaptığı; fiyatlar arttıysa üretimi arttırırız böylece fiyat düşer mantığı artık işe yaramıyor. Çünkü artık üretimi arttırmak mümkün değil, böylesi tarım alanları artık yok. Gıda kriziyle ve kuraklıkla baş etmek demek araba yakıtına dönüştürülen tahıllar konusunda mücadele etmek, iklim değişimi ile mücadele etmek demek. Eğer bunu başaramazsak sistem çökmeye başlayacak ve "kusursuz felaket"imizle baş başa kalacağız.
Kuraklık ve yükselen deniz seviyelerinin bir başka önemli sonucu da göçmenler. Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli son raporunda 2050 yılına kadar 200 milyon iklim mültecisi beklendiğini açıkladı. 2005 yılı verilerine göre ise 25 milyon iklim mültecisi göç etmek zorunda kalmıştı bile. Artık yiyecek bulamayan milyonlar, daha refah ülkelere doğru çeşitli yasadışı yollardan göç etmeye çalışıyorlar. Peki daha refah sahibi ülkelerin bu göçmenlerle paylaşacak kadar yiyeceği var mı sorusunun yanıtı ise aslında hangi ülkeye bakarsanız bakın ortada. Örneğin İngiltere AB dışından göçmen kabul etmemek için çeşitli yaptırımlara başladı. Hatta bahar aylarında Fransa ile göçmenler konusunda stratejik ortaklık (?) öngören bir zirve düzenlediler.
Bu iklim felaketleri gerçekleşirken ve artık geri dönülemez nokta denilen noktaya yaklaşırken gerçekten çözümsüz müyüz? Tabii ki hayır.