NÜKLEER SANTRALA KARŞI AYAKTAYIZ!
Rusya'yla kapalı kapılar arkasında imzalanıp hızla TBMM'den geçirilmek istenen ikili nükleer anlaşmaya karşı
ACİL EYLEM ÇAĞRISI...
Türkiye'nin sonu belli olmayan bir nükleer maceraya sürüklenmemesi için tüm yurttaşları nükleer santrala karşı ayağa kalkmaya çağırıyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni de Rusya'nın Türkiye'de nükleer santral kurmasını sağlamak için yapılan devletler arası anlaşmayı durdurmak için göreve davet ediyoruz.
Hükümet Akkuyu'da yapılacak olan ve 4800 MW gücünde dört nükleer reaktörden oluşan Türkiye'nin ilk nükleer santralı için Rusya ile devletler arası bir anlaşma imzaladı.
Bu anlaşmayla sermayesinin tamamı Rusya'ya ait olan bir şirket tarafından 20 milyar dolara yapılacağı açıklanan Akkuyu nükleer santralı 7 yıl içinde bitirilecek.
Anlaşmaya göre Rusya bu santralda ürettiği elektriği 15 yıllık alım garantisiyle 12,35 cent sabit fiyattan Türkiye'ye satacak.
Türkiye'de nükleer santrala karşı mücadele 35 yıldır devam ediyor.
Hükümetin 2004 yılından bu yana süren nükleer yapma çabaları daha önce açılan ihaleye bir Rus şirketi dışında hiçbir firmanın teklif vermemesiyle ve nükleer santral yasasının Danıştay tarafından iptal edilmesiyle başarısız olmuştu.
Hükümet şimdi bütün bu engelleri aşmak için yasasız, ihalesiz ve şartnamesiz bir şekilde, şeffaf olmayan bir süreçle hazırlanmış ikili bir anlaşmayla ve enerji alanında yapılacak yatırımlarda uyulması gereken bütün kuralları çiğneyerek, halkın karşı çıktığı bu nükleer santral yatırımını Rusya'ya veriyor.
Türkiye'nin bu kadar gözü kara bir şekilde ve üstelikj Çernobil'in sorumlusu olan Rus nükleer teknolojisiyle bir nükleer maceraya sürüklenmesi kabul edilemez.
Bunun en temel nedenleri şöyle sıralanabilir:
Nükleer santralda enerji üretilirken her yıl tonlarca radyoaktif atık üretilir. Hiçbir ülke yüz binlerce yıl radyasyon yaymaya devam eden bu atıkların nasıl saklanması gerektiğini bile bulabilmiş değildir. Bu nedenle nükleer enerji en kirletici, insan yaşamını ve doğayı en fazla tehdit eden enerji üretim biçimidir.
Üzerinden 24 yıl geçen Çernobil nükleer kazası dünyanın yaşadığı en büyük felaketlerden biriydi. Çernobil yaşanan tek nükleer kaza olmayıp bütün nükleer santral türleri ciddi kaza riski taşır. Kazalardan, atıklardan ve normal işleyiş sırasında yayılan radyasyon kanserin, doğumsal anomalilerin ve başka sağlık sorunlarının en önemli nedenidir. Çernobil gibi bir kazanın sonuçları kuşaklar boyunca sürer ve geri dönüşsüzdür. Ayrıca kazaların yaratacağı maddi yük hiçbir sigorta şirketinin sigorta edemeyeceği kadar yüksektir.
Nükleer enerji son derece pahalı bir yatırım gerektirir. ABD'de 1000 MW büyüklüğünde bir santral en az 7 milyar dolara mal olmaktadır. Bu yatırım maliyeti kazaları önleyecek güvenlik önlemleri nedeniyle giderek artmaktadır.
Hükümetin yaptığı son anlaşmaya göre Rusya 1000 MW'lık reaktörü yaklaşık 4 milyar dolara mal edecektir. Yani ABD fiyatının neredeyse yarısına... Bu farkın nedenlerinden biri Rusya'nın düşük güvenlikli ve kazalara daha açık bir santral inşa etmesi midir? Hükümetin Çernobil'in sorumlusu olan Rus nükleer teknolojisine neye dayanarak gözü kapalı güvendiği belli değildir.
Türkiye'nin Rusya'ya 15 yıl boyunca garanti ettiği kWs başına 12,35 cent'lik fiyat Avrupa'da nükleer santraldan üretilen elektriğin ortalama satış fiyatı olan 6-7 cent'in çok üzerindedir.
Bu fiyattan 15 yılda Rusya'ya ödenecek toplam para 71 milyar USD'dir. Santralın 60 yıllık ömrü olacağı varsayılırsa bu miktar 285 milyar dolara çıkar. Türkiye'de birkaç kuşak bu pahalı elektriği Rusya'dan satın almaya ve Rusya'ya yüz milyarlarca dolar aktarmaya mahkum edilmektedir.
Türkiye Rusya’ya petrolde %66; doğalgazda %33 oranında bağımlıdır. Nükleer enerji ile bu bağımlılık %10 daha artarak, toplamda yaklaşık %80 civarına çıkacaktır. Böylece Türkiye çeşitlendirdiğini iddia attiği enerji alanında tek ülkeye tamamen bağımlı hale gelmektedir.
Nükleer santral gibi tehlikeli ve pahalı bir yatırım ihalesiz, rekabetsiz, şartnamesiz bir şekilde yaptırılamaz. Hükümetin şu anki uygulaması her türlü yargı denetiminden de, teknik denetimden de kaçmak anlamına gelmektedir.
Nükleer enerji ile nükleer silahlanmanın arasında ince bir çizgi vardır. Nükleer teknoloji Hiroşima'ya gelişmeye başlamıştır ve “barışçı nükleer enerji” bir aldatmacadır. Pek çok ülke için nükleer teknolojiye sahip olmak nükleer silahlara sahip olma hevesinin bir parçasıdır. Nükleer enerji barış politikalarına da aykırıdır.
Nükleer santralın yapılmak istendiği Mersin-Akkuyu için 1976 yılında alınmış olan yer lisansı üzerinden tam 35 yıl geçmiştir. Lisansı verenlerden Prof. Dr. Tolga Yarman, artık bu lisansın geçersiz olduğunu, yeniden güncellenerek, bugünkü teknolojik ölçümler, koşul ve şartlara göre değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Akkuyu soğutma suyu olarak kullanılacak Akdeniz suyunun sıcaklığı, balıkçılık, tarım ve tuzim potansiyelini olumsuz etkilenecek olması gibi nedenlerle de uygun bir yer değildir. Her şeyin ötesinde Mersin-Akkuyu halkı başlangıçtan bu yana “atom santralı” istememektedir.
Yapılan anlaşmanın kapalı kapılar ardında yapılması, ihale ve yargı süreçlerinden kaçırılması, anlaşmanın içeriğinin belli olmaması, toplumdaki ve yöredeki nükleer karşıtlığının dikkate alınmaması nedeniyle bu anlaşma her şeyden önce demokrasiye aykırıdır. Bu anlaşma yapılış biçimi ve içeriğiyle antidemokratiktir ve meşru değildir.
Nükleer enerji en tehlikeli, en kirletici, en pahalı ve en antidemokratik enerji üretim yöntemi olarak Türkiye'nin ve dünyanın neresinde yapılıyor olursa olsun kabul edilemez.
Türkiye'nin sonu belli olmayan bir nükleer maceraya sürüklenmemesi için tüm yurttaşları nükleer santrala karşı ayağa kalkmaya çağırıyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni de bu devletler arası anlaşmayı durdurmak için göreve davet ediyoruz.