İşte,Türkiye-Rusya nükleer anlaşmasının içeriği
12 Mayıs 2005 tarihinde Türkiye, Rusya arasında imzalanan “ Akkuyu sahasında bir nükleer güç santralının tesisine ve işletmesine dair işbirliği anlaşması”nın içeriği bugüne kadar hükümet tarafından bir sır gibi saklanmaktaydı. Anlaşmanın içeriği hakkında ne kamuoyunun ne de milletvekillerinin bilgisi bulunmaktaydı. Sır gibi saklanan anlaşma metnini nükleer karşıtları ele geçirdi. Bugün Greenpeace, Yeşiller Partisi ve Küresel Eylem Grubu olarak düzenlediğimiz basın toplantısında da tüm kamuoyuna ve milletvekillerine, şartnamesiz, ihalesiz, yasasız düzenlenen anlaşmanın içeriğini duyurduk.
BASIN AÇIKLAMASI METNİ
Rusya ile imzalanan nükleer anlaşmanın perde arkasını aralayan Greenpeace, Yeşiller Partisi ve Küresel Eylem grubu, ilk kez denenecek Rus nükleer santral modeliyle Akkuyu’nun, Rusya’nın deneme tahtası olacağı konusunda uyarıyor. Türkiye, hiçbir teknik altyapı, yetişmiş eleman olmadan, atık ve güvenlik sorunları ile 100 yıllık bir maceraya atılıyor.
22 Haziran 2010, İstanbul- Aylardır hükümetin gündemini oyalayan ve detayları bir türlü paylaşılmayan nükleer anlaşma bugün Greenpeace, Küresel Eylem Grubu ve Yeşiller Partisi’nin ortak düzenlediği basın toplantısında kamuoyuna sızdırıldı. Rusya ile imzalanan nükleer anlaşmada, 4 ana başlık öne çıkıyor: Haksız rekabet koşulları içinde imzalanan anlaşma ile AB ile bağlar koparılıyor, TAEK’in güvenlik konusundaki yetki alanı sınırlandırılıyor, atık sorununa bir çözüm getirilemiyor ve akıllı enerji sisteminin kurulması önünde dev bir engel oluşturuyor.
Basın toplantısına ev sahipliği yapan Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası Sorumlusu Hilal Atıcı şunları söyledi: Biz bu anlaşmayı şimdiye kadar şeffaflıktan tamamıyla uzak bir şekilde hareket ederek gizli kapılar ardında Rusya ile anlaşma yapan hükümete tepki niteliğinde sizle paylaşıyoruz. Türkiye’nin enerji geleceğinin derme çatma politikalarla, oldu bittiye getirilerek oluşturulması hem tehlikeli hem de akılsızcadır. Bu anlaşma ile Başbakan Erdoğan gözleri bağlı bir şekilde, nükleer güvenlik ve atık gibi konuları Rusya’ya teslim ediyor. Bir de üstüne hızlı tren projesine benzer bir hızla nükleer santral yapılması öngörülüyor. Üstelik Avrupa Birliği çerçevesindeki tüm düzenlemeler ihlal ediliyor. Bunu da nükleer güvenlik alanında sicili bozuk, üstelik enerjide ciddi oranda bağımlı olduğu Rusya için yapıyor.
Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Ümit Şahin de bu anlaşmanın Türkiye'yi eski moda tehlikeli ve kirletici bir enerji üretim biçimine yüz yıl boyunca mahkum etmekte, üstelik bunu da Rusya'ya bağımlılığı artırarak ve ağır bir mali yük altına sokarak yapmakta olduğunu söyledi. Şahin: “Bu anlaşma Meclis'te kabul edilirse Akkuyu yaklaşık 100 yıl boyunca Rusya'ya teslim edilecektir. Böyle bir uygulama dünyada ilktir. Rusya burada kuracağı ve tamamı kendisine ait olacak dört reaktörden oluşan nükleer santrali işletecek, ürettiği elektriği dünya fiyatının iki katına Türkiye'ye satacaktır. Böylece Türkiye'nin enerjide Rusya'ya olan bağımlılığı %80'e çıkmaktadır. Üstelik radyoaktif atıkların ne olacağı, bir kaza halinde kimin önlem alacağı, zararı kimin karşılayacağı belli değildir. Nükleer enerji en pahalı ve en riskli enerji üretim biçimi olarak zaten kabul edilemez, bu kirli anlaşma ise hiç kabul edilemez. Hükümet bu anlaşmayı derhal iptal etmeli ve Meclis'e göndermekten vazgeçmelidir” dedi.
Küresel Eylem Grubu adına Nuran Yüce ise sözlerine nükleer santralin enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji yatırımlarının yapılmasına engel olduğunu belirterek başladı. Yüce konuşmasına şu şekilde devam etti: "Yenilenebilir enerji kanunu" 3-4 yıldır Meclis'te beklemektedir. HES'ler, nükleer santral, ithal kömür anlaşmalarında çok hızlı davranan hükümet, yenilenebilir enerji yatırımlarına gelince adeta adım atmamaktadır. Oysa Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Türkiye'nin 2020 yılına kadar 3X20 hedefi olduğunu söylemişti. Yani 2020'de üretilen enerjinin %20'si yenilenebilir enerjiden karşılanacak, %20 karbon salımında azalma sağlanacak, %20 enerji tasarrufu yapılacak. Tüm bu hedeflerinize nükleer santral kurarak ulaşamazsınız. Finlandiya 2006-2010 yılları arasında yenilenebilir enerjiye yatırım yapamadı. Nedeni ise nükleer santral yapımının kaynakların %85'ini kullanmış olması. Geçtiğimiz haftalarda İngiltere’de Enerji ve iklim Değişikliği dosyalarından sorumlu bakanı Chris Huhne, " nükleer atıkların bertaraf edilmesi için ayrılan fonun tahmin edilenden 4 milyar sterlin daha fazla olacağını" açıkladı. Türkiye'nin resmi verilerine göre, 10-20 milyar dolar arasında sanayi-bina ve ulaşımda enerji verimliliği potansiyali bulunmakta. Nükleer santralden üretilecek elektriğin 15 yıl boyunca alınması için ödenecek 71 milyar doların yüzde 10'luk kısmını harcanarak, yılda en az 10 milyar dolar enerji tasarrufu-verimliliği sağlanabilir. Bu da yaklaşık %20-25 oranında enerji ithalatının azalması ve en az 10.000 megavat'a eşdeğer kapasitede nükleer santral yatırımını da ortadan kaldırır”.
Anlaşmaya göre nükleer atıkların Rusya’ya işlenmek üzere gönderilmesi bir zorunluluk değil ve başka bir anlaşmaya tabii. Rusya’nın henüz VVER 1200 atıklarını işleyecek bir tesisi yok. Bu tesis 30 yıldır inşa halinde. Nükleer santralin ilk ünitesi devreye girdiğinde bu tesisin de açıldığını varsaysak bile risklerle karşı karşıyayız. Nükleer atıklar gemilerle taşınarak boğazlardan geçirilecek. Olası bir kazada Türkiye’nin İstanbul gibi nüfus yoğunluğu en yüksek bölgelerinde, Çanakkale gibi şehirlerimizde veya Antalya gibi turizm merkezlerinde bir felaket meydana gelebilir.
Güvenlik sorumluluğu kimde?
Rusya, anlaşma ile 2017 yılına kadar ilk reaktörü teslim edeceğini kabul ediyor. Rusya 1 yıl içinde tüm lisansları alsa bile bu 2011 sonu demek. Bu durumda 5 yıl içinde reaktörü inşa etmesi gerek. Sonra da test aşamasına geçecek ki; 2017’de ilk elektrik şebekeye verilsin. Bu durumda kaza riski çok yüksek. Rusya benzer bir modeli Çin’de 9 yılda inşa etmesine karşın Çin yetkilileri santralin kalitesi konusunda kaygı duyduklarını açıkladı. Bu da hızlı tren kazasına benzer bir kazaya çok daha korkutucu boyutlarda davetiye çıkarıyor.
Üstelik, anlaşmada nükleer güvenliğe yönelik hiçbir net ölçüt konulmuyor. Nükleer güvenlikten sorumlu kurum olan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), hem Başbakan’a hem enerji bakanlığına, hem de Rus şirketine bağımlı kılınıyor. İstediğiniz yere çekebileceğiniz baskı altında bir kurum. Oysa, TAEK Türkiye yasalarına göre nükleer güvenlikten sorumlu. Bu sorumluluğun tüm siyasi etkenlerden bağımsız çalışması gerek.
Hükümet adeta AB ile bağlarını koparıyor
Hükümet kendi elleriyle bir Rus şirketi için haksız rekabet koşulları yaratıyor. Nükleer güvenlik meselesi bağımsız değil, bu nedenle de siyasallaştırılmış bir kurum olan TAEK’e teslim ediliyor. Nükleer enerjiye AB’de her türlü devlet teşviki yasak iken, bu anlaşmayla 15 yıl alım garantisi ve Akkuyu sahasının devredilmesi ile doğrudan devlet teşviki sağlanıyor. Türkiye’de Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) süreçleri zaten zayıf ve göstermelik iken bu anlaşmada hiçbir madde bulunmaması da nükleer santrallerin AB ölçütlerinin hiçbirine uyulmadan inşa edileceği anlamına geliyor. Bu anlaşma ile AB’ye vaat edilen demokratik sözler de çöpe atılıyor.