Geçtiğimiz yıl, 11 Mart’ta Japonya’daki deprem ve tsunaminin etkisi ile Fukuşima Daiichi nükleer santralinin dört reaktöründen üçünde çekirdek erimesi meydana geldi. Bu da Çernobil kadar büyük bir nükleer kaza anlamına geliyordu.
Daha önce olan bütün nükleer kazalarda olduğu gibi yetkililer nükleer santrallerin ne kadar güvenli olduğunu kanıtlamak için açıklamalarda bulundular: “Çernobil’de büyük bir felaketin yaşanmasının nedeni, koruma kabının olmamasıydı, Three Mile Adasındaki kazada hiçbir radyoaktif madde açığa çıkmamıştı, Fransa’da nükleer atıkların yeniden işlendiği tesiste meydana gelen patlama ‘nükleer değil, endüstriyel kaza’ idi ve zaten tüp gaz patlaması olsa bile nükleer kazalara göre daha çok insan ölecekti.”
Oysa, Fukuşima Daiichi nükleer santralindeki tüm reaktörlerin koruma kabı bulunmaktaydı. Tıpkı bizim gibi deprem kuşağında olan bir ülkede tüm koruma tedbirlerinin alındığı, tüm teknolojik yenilikler gözetilerek yapılan santralde tehlike derecesi 7 sayılan kaza yine de gerçekleşti. Kaza sonrası santralin 20 km’lik çevresi girilemez bölge olarak ilan edildi, denizdeki radyasyon seviyesi normalin binlerce katına ulaştı, 80 bin kişi evlerinden tahliye edildi, Japon ekonomisi ağır bir darbe aldı. Santral çevresindeki radyoaktif kirlenmeye uğramış olan geniş arazilerin uzun süre yeniden yerleşime kapalı kalacağı ve uzun vadede kanserden ölümlerin yayılacağı ise kesin.
Enerji Bakanı Taner Yıldız, Fukuşima felaketinin öncesinde ne kadar güvenli bir santral kuracaklarını, bu konuda ne kadar titiz çalıştıklarını kamuoyuna açıklarken, neden Japonya’yı seçtiklerini anlatıyordu: “Japonya, nükleer teknoloji açısından en güvenli ülkelerden biri. Zira Türkiye de Japonya gibi deprem bölgesinde bulunuyor, santralleri deprem dahil ne kadar güvenli olduklarını test ettik, yerinde gördük ve Japonya teknolojinin beşiği…”
Bakan beyin söylediklerine siz ikna oldunuz mu? Biz, olmadık.
Yaşanan bu kaza Çernobil felaketinin tam 25. yılında gerçekleşti. Çernobil’den katbekat büyük bir faciaya dönüştü ve Fukuşima felaketi nükleer enerjinin ne kadar tehlikeli ve öngörülemez risklerle dolu olduğunu bir kez daha gösterdi. Bizler, yıllardır yeni Çernobil’ler olmasın diye uyarıyorduk. Yeni nükleer santraller yapılmasın, var olan bütün reaktörler kapatılsın diyorduk. Bize hayalci diyorlardı. Çernobil’in üzerinden de uzun süre geçti, herkes bu felaketi unutur biz de yolumuza devam ederiz deyip Çernobil felaketinin sonuçlarını küçümsüyorlar, bir daha olmaz sanıyorlardı. Ama oldu.
İster Çernobil gibi insan hatasıyla, isterse Japonya’daki gibi doğal bir afetin tetiklemesiyle olsun, nükleer reaktörlerin her an benzer bir felakete yol açma potansiyeline sahip olduğunu ve bu tehlikeden kaçınmanın tek yolunun nükleer santrallerden tamamen kurtulmak olduğunu bir kez daha ağır bedeller ödeyerek gördük.
Nükleer taraftarlarına da soruyoruz: “Bu gerçeği anlamak için daha kaç Çernobil’e, daha kaç Fukuşima’ya ihtiyacınız var?”
Bizler, ne Çernobil’i unuttuk ne de Fukuşima’yı. Nükleer taraftarlarının ileri sürdükleri, doymak bilmez enerji ihtiyacı masalına da inanmıyoruz. Geleceğimizi karartacak ve radyasyonla kirletecek nükleer santralleri istemiyoruz.
Enerji verimliliğini arttırmaya çalışarak, enerji tasarrufu yaparak, doğa ile uyum içinde yaşayarak, "Rüzgâr, güneş bize yeter!" diyoruz. Ve nükleersiz, karbonsuz bir dünyanın mümkün olduğunu biliyoruz. Bu geleceği biz kuracağız. 10 Mart’ta Fukuşima felaketinin yaşandığı gün bir kez daha tüm dünyadaki nükleer karşıtlarıyla birlikte, sokaklarda
AKKUYU, SİNOP FUKUŞİMA OLMASIN!
NÜKLEER FELAKETTİR, NÜKLEER CİNAYETTİR!
NÜKLEER SANTRALLERE HAYIR!
GÜNEŞ, RÜZGAR BİZE YETER!
diye haykıracağız. Nükleer santralin kurulmasına izin vermeyeceğiz.
10 Mart 2012 Cumartesi günü, Fukuşima nükleer felaketinin birinci yıldönümünde, saat 15:00’de Taksim’de buluşuyor ve Taksim Galatasaray arasında insan zinciri kuruyoruz.
-- Bizimle birlikte olmaya ne dersin?