Bulgaristan sınırlarında doğan Trakya ovasına can veren Meriç nehrinin yolculuğu Türkiye’de Ege sularında sonlanır. Meriç Nehri iki ülke arasında sınır olmaktan çok, bir köprü vazifesi görür sanki. Balkanların iki komşu ülkesinin benzerliği ise çarpıcıdır.
Avrupa’ya ilk geçiş noktalarının birleştiği Türkiye ve Bulgaristan’ın enerji ihtiyacı her geçen gün artıyor. İki ülkede bu artan enerji ihtiyacını karşılayabilmek ve ekonomilerindeki büyümeyi devam ettirebilmek için aynı adrese yöneliyor. Enerji ihtiyacını Rusya Federasyonundan ve nükleer santral kurarak sağlama eğiliminde. Hem Türkiye hem de Bulgaristan enerjilerinin yarısından fazlasını Rusya Federasyonundan ithal ediyor.
Rusya Federasyonun hem Bulgaristan hem Türkiye üzerinde oynamak istediği oyun birbirlerine çok benziyor. Rusya doğalgaz, kömür gibi doğal kaynakları ihraç ederek, hem de kendi toprakları dışında bulunan ülkelere nükleer santral inşa ederek, bu santralleri işletip, santrallerden elde edilen elektriği o ülkelere satarak, enerji bağımlılığını arttırıyor. Rusya Türkiye ve Bulgaristan’ı enerji üssü olarak kullanarak, son yıllarda dış politikada kaybettiği gücü ve prestijini ise bizlerin sırtından karşılamanın peşinde. Avrupa ülkeleri Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltıcı politikalar uygulamaya ve devreye soktukça da nükleer santral projelerini hayata geçirilemiyor.
Bulgaristan’ın Tuna nehri kıyısında inşa etmeyi planladığı Belene nükleer santral projesi ise Arapsaçına dönen ve Rosatom şirketinin güvenilirliğini sarsan projelerin başında geliyor. Geçen Çarşamba günü Bulgaristan Bakanlar kurulundan Belene nükleer santral projesinden çekildiğini Rusya Federasyonuna ve Rosatom şirketine bildirdi. Bulgaristan hükümetinin aldığı bu karar ise hiç te şaşırtıcı değil. 2011 yılında Bulgaristan hükümetinin isteğiyle inşaat görüşmeleri üç aylına dondurulmuştu ve geçen hafta da iptal projenin nihai olarak iptal edildiği açıklandı.
Belene nükleer santral projesi, Mersin Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santral projesinin nerdeyse bir siyam ikizi. Her iki proje de Çernobil felaketinin sorumlusu olan ve nükleer güvenlik konularında kötü şöhrete sahip Rus Rosatom şirketi tarafından inşa edilmesi planlanıyor. Her iki nükleer santralde de daha önce hiç denenmemiş olan VVER ( Hafif Su Basınçlı)-1000 bir varyasyonu olan AES-92 ve VVER-1200 teknolojileri kullanılacak. Bu iki denenmemiş nükleer reaktör teknolojilerinin tek farkı VVER-1200’ün kazan boyunun ve ürettiği enerji miktarının VVER-1000 daha fazla olması. Her iki projenin belirlenen bütçe ve inşaat süreleri gerçekçilikten çok uzak ve ekonomik olarak uygulanabilir değil. Her iki projede halkın yoğun tepkisi ve muhalefeti var. Tepkilerin merkezinde ise nükleer teknolojinin içerdiği risklerin yanı sıra enerjide Rusya’ya artan bağımlılık ve artan teknoloji alternatifleri bulunuyor.
Ruslar tarafından dizayn edilen VVER nükleer reaktör teknolojisi başta Çin, Hindistan, Vietnam, Bulgaristan gibi nükleer güvenlik standartları daha tam oturmamış veya hiç bulunmayan ülkelere ihraç edilmek istendi. 1991 yılında Bulgaristan’ın Avrupa Birliğine aday ülke olmasıyla Belene nükleer santral projesi ve özellikle VVER teknolojisi sorgulanmaya başlanmıştı. VVER teknolojisi Avrupa standartlarına uygun görülmediği için proje iptal edilmişti.
Bulgaristan hükümeti inşaatı yarıda kesilen Belene nükleer santralini hayata geçirmek için müzakerelere başladı. Rosatom şirketi yeni nesil olarak lanse ettiği VVER-1000 (AES-92) nükleer reaktör tasarımı ile ve sunduğu ucuz teklif ile projeyi üstlendi. Rosatom şirketinin yanı sıra Alman enerji devi RWE Belene projesine %49 ‘lük hissedarı olarak finansal kaynak sağlamayı taahhüt etti. 2009 yılında ise RWE şirketi,VVER tipi reaktörler hakkındaki endişelerin hala giderilmediğini için projeden çekilme kararı almıştı. VVER-1000 teknolojisi hala Avrupa Birliğinden onay almaması bu kararda etkili oldu.
Akkuyu’da da Belene de olduğu gibi teknoloji, dizayn, malzeme ve insan kaynağı gibi temel konularda ne Avrupa’nın ne de dünyada nükleer teknoloji ihraç eden diğer ülkelerin onay ve güvenini kazanmamış bir teknoloji bu sefer Akkuyu’da denenmeye çalışılacak.
Artan İnşaat Maliyeti
Yeni nükleer enerji santralleri için inşaat maliyet tahminleri oldukça belirsizdir ve son yıllarda dramatik olarak artıyor. Yeni nükleer santral reaktör inşa etmeyi planlayan şirketler her 1100 MW ünitenin maliyeti ise 5500 $ /Kw ile 8100 $ / Kw arasında değişiyor. Böyle bir ünitenin toplam maliyeti ise 6 ila 9 milyar doları buluyor. Nükleer reaktörlerin dünyada ortalama inşaat süreleri ise hiçbir gecikme olmaz ise 7 ile 10 sene arasında değişmekte.
Belene proje yapılan ilk projeksiyonlara göre 4 milyar Euro’ya inşa edilecekti, finansal kaynak bulunamaması ve gecikmelerden dolayı projenin maliyeti neredeyse %60 artarak 6.5 milyar Euro’ya ulaştı. Batılı yatırımcılar projeye sıcak bakmadıklarından ve finansal dar boğaz nedeniyle Bulgaristan ve Rusya hükümeti Temmuz 2011 yılında inşaat görüşmelerini üç ay dondurmuştu.
Rosatom şirketi Akkuyu’da inşa etmeyi planladığı dört adet 1200 Mwlik nükleer reaktörü 20 milyar dolar gibi gerçekçi olmayan bir bütçe ve her reaktör için beş sene gibi dünya ortalamalarının çok altında olan inşaat sürelerinde gerçekleştirmeyi planlıyor. Dünyada yapılan çalışmalar doğrultusunda 1100 Mw’lık bir nükleer reaktörün maliyeti asgari 6 milyar dolar. Rosatom şirketi asgari ortalamaların altında olan yatırım bedeli hem ekonomik olarak gerçekçi değil, hem de projenin planlama aşamasında temel alınan verilerin ve varsayımların gerçekleri yansıtmadığının kanıtı. İnşaat süresinin bu kadar kısa tutulmasının sebebi de yatırım maliyetini kısma isteği. Akkuyu’da tıpkı Belene de olduğu gibi ekonomik sebeplerden dolayı geleceği olmayan bir proje olacağı bu günden aşikâr.
Halkın Tepkisi
Belene projesi Bulgaristan hükümeti tarafından onaylandığı ilk günden beri ve öncesinde halkın yoğun tepkisini çekti. Halkın tepkilerine politikacılarda eşlik ettiler, politik olarak Rusya ile artan enerji bağımlılığı bu tepkilerin merkezindeydi. Bunun yanı sıra anti- nükleer grupların yaptığı çalışmalar projenin iptalinde etkili oldu. Albena Simeonova adlı anti-nükleer aktivistin yaptığı çalışmalar hatırlatılmaya değer. Sayısız tehditlere rağmen Albena Simeonava Belene’ye karşı hukuki mücadelelerde bulunmuş, projenin farklı aşamalarında durdurulmasına ve gecikmelere sebep vererek, yatırım maliyetinin yükselmesine neden olmuştur. Albena’nın dışında yüzlerce aktivist, gönüllüler, sıradan vatandaşlar, politikacılar, bilim adamları, sivil toplum örgütleri mücadele destek olmuşlardı.
Akkuyu için, Belene gibi, nükleer karşıtlığı konusunda pek çok sayıda birey, sendika, odalar, sivil toplum örgütleri, milletvekilleri bir araya geliyor. 29 Mart’ta Akkuyu’da yapılan sözde halkın katılım toplantısı ve 3 Nisan’da Ankara’da yapılan sivil toplum örgütlerinin davet edilmediği özel format toplantısı nükleer santral inşa etmekte direnen hükümetin kullandığı son meşru aletlerdi. Bürokratik uygulamalarla yıldırılmaya çalışan nükleer karşıtları, bizler ise mücadelenin sonunu şimdiden görüyoruz. HES, termik mücadelesi gibi nükleer mücadelesi de yaşam hakkı ve gelecek kuşakların sağlıklı bir ortamda büyüme mücadelesi. Haklı bir mücadelenin parçası olan biz, nükleer karşıtları halkın sesi ve isteği olmaya devam edeceğiz. Akkuyu’nun geleceği Belene’den farklı olmayacak.
Cenk Levi, Greenpeace