Bazıları hâlâ inkâr etmenin yollarını araya dursun, yayımlanan bütün raporlar, bütün uzman görüşleri, iklim değişikliğinin doğal felaketlerin artmasına sebep olacağı yönünde hemfikir. Ne yazık ki, zaman bu öngörülerin ne kadar doğru olduğunu ortaya çıkarıyor. Son yıllarda meydana gelen doğal afetlerin sıklığı, gücü, etkisi ve sebep olduğu zarar önceki yıllara kıyasla çok daha fazla.
En son geçen hafta Filipinler’de 10.000’den fazla kişinin ölümüne, yüzbinlerce insanın evsiz kalmasına sebep olan Haiyan Tayfunu, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine gösterilebilecek en ciddi örneklerden biri ve ortaya çıkan tablo bir acı gerçeği daha gözler önüne seriyor: iklim değişikliği en çok fakirleri vuracak.
Dünya Bankası tarafından yayımlanan rapora göre, dünya üzerindeki bütün ülkelerin iklim değişikliğinden etkilenecek, fakat etkinin dağılımı adaletsiz olacak; adaptasyon ve mücadele için gerekli teknik, ekonomik ve kültürel altyapısı olmayan fakir ülkeler çok daha fazla etkilenecek. Bu etkinin kapsamına sadece fakir ülkeler değil, gelişmiş toplumlardaki fakir kesimler de dâhil ediliyor. İklim değişikliğinin adaletsizliği Birleşmiş Milletler de dâhil olmak üzere birçok uluslararası yardım kuruluşunun da farkında olduğu bir gerçek bu.
New York Times’dan Annie Lowrey’nin bu haftaki yazısına göre bunun birbirini destekleyen iki sebebi var. İlk sebep, iklim değişikliğinin kendi coğrafyası. Bulunulan enlem, ne kadar yüksek olursa, sıcaklık artışı da o kadar yüksek olacak ve genellikle Ekvator’dan uzaklaştıkça ülkelerin refah seviyesi de artıyor. Yani Kanada ve Norveç gibi refah düzeyi oldukça yüksek ülkeler küresel ısınmadan daha az etkilenecekler. Öbür taraftan enlemin düşük olduğu daha fakir ülkelerde ise çölleşme ve etki oranı yüksek fırtınalar artacak. Tropikal kuşakta deniz seviyesindeki yükselmenin, dünyanın ortalama deniz seviyesi yükselmesinden yüzde 15-20 daha fazla olması bekleniyor. Bu da, Filipinler’in de dâhil olduğu Güneydoğu Asya gibi kıyı ülkeler ve kıyı şehirlerde sellerin artması anlamına geliyor. Kuzey Afrika ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu Ortadoğu gibi düşük enlem bölgelerinde kuraklık büyük oranda artış gösterecek. ABD ve Avustralya’nın da kuraklıktan ciddi şekilde etkilenmesi bekleniyor.
Bir başka önemli husus ise, birçok ülkede fakir insanlar yaşamlarını sürdürebilmek için, sel bölgeleri ya da kurak kırsal alanlar gibi iklim değişikliğine karşı hassasiyeti yüksek olan bölgelere yerleşmek durumda kalıyor. Dolayısıyla söz konusu kasırgalar, tayfunlar, seller en çok onları vuruyor. Dünya Bankası, bu sene konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:
Afrika ve Asya’nın kıyı şehirleri büyüdükçe, bu şehirlerin fakir insanları yaşanabilir bölgelerden iklim değişikliğinin etkileri yönünden tehlikeli olan bölgelere taşınmak zorunda kalıyor. Bu kitlelerin pek çoğu bulabildikleri nehir kenarlarında ya da altyapının ve kamu hizmetlerinin oldukça az olduğu, doğal felaketlere karşı herhangi bir önlemin olmadığı deniz seviyesindeki ya da deniz seviyesinin altındaki bölgelerde toplanıyor. Bu bölgeler de doğal olarak sellere, su baskınlarına ve kasırgalara oldukça müsait oluyor.
Kıyı şehirlerde ve deniz seviyesindeki adalarda yaşayan topluluklar iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ve önlem almak için en az kaynağa sahip topluluklar. İklim değişikliği, Kuzey Afrika’nın besin kaynaklarını, Güney ve Güneydoğu Asya’nın tarım alanlarını ve su kaynaklarını önümüzdeki 30 yıl içinde ciddi şekilde tehdit edecek ve aşırı hava olayları sebebiyle yaşam alanları ve hayatları risk altında olacak. Bir ülke ne kadar fakirse, iklim değişikliğine yönelik çalışmalar yapması da o kadar zorlaşıyor.
Dünya Bankası Başkanı Dr. Jim Yong Kim, bu sene Temmuz ayında yayımladığı bir açıklamada yoksulluğun önüne geçme ve iklim değişikliğinin birbirine doğrudan bağlı olduğunu ve iklim değişikliği ile yüzleşmeden yoksulluğun önüne geçmenin mümkün olmadığını belirtti.
Doğal afetlere karşı önlem alma ve sonrasında gerçekleştirilecek kurtarma operasyonları, barınma olanakları, altyapı yenilemeleri hep ciddi para gerektiren unsurlar. Fakir ülkelerde ise, ne yazık ki, bütçe oluşturulurken, bu tür konulara fazla yer verilemiyor. Aynı durum, iklim değişikliğinin sebep olacağı diğer etkiler için de geçerli. Örneğin, sıcaklığın arttığı ve giderek kuraklaşan bir bölgede ancak geçimini sağlayacak kadar tarım yapabilen bir çiftçinin mücadelesi, tarım ile uğraşan büyük işletmelerin mücadelesinden çok daha zorlu olacak. Aynı şekilde, azalan su kaynaklarına ABD alternatif üretebilirken, aynı seçenek Pakistan için söz konusu olmayacak.
Artık iklim değişikliğine sebep olan küresel ısınmanın sebebinin insan aktiviteleri olduğunu ve bu aktivitelerin daha çok gelişmiş ülkeler tarafından gerçekleştirildiğini biliyoruz. Bu konuya verilebilecek en güzel ve en basit örneklerden biri karbon salımı; Haiyan Tayfunu sebebiyle hem maddi hem de manevi çok büyük zarar gören Filipinler’de 2010 yılı için kişi başına düşen karbon salımı 0,9 ton iken, ABD’de kişi başına düşen karbon salımı 17,6 ton. Türkiye’nin 2010 yılı için kişi başına düşen karbon salımı ise 4,1 ton.
Dolayısıyla, gelişmekte olan ya da gelişmemiş ülkeler, gelişmiş ülkelerin sorumluluklarını kabul edip iklim değişikliğinin etkilerinin maliyetini ödemeye yardımcı olmalarını talep ediyor.
Geçen sene Doha’da düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 18. Taraflar Konferansı’nda Filipinler’in baş müzakerecisi Naderev Saño, her yıkıcı tayfun sezonunun Filipinler’in gayri safi milli hasılasının (GSMH) yüzde 2’sine, sonrasında gerçekleştirilen kurtarma ve yeniden yapılaşma çalışmalarının da yine GSMH’nin yüzde 2’sine mal olduğunu; dolayısıyla, her yıl ülkenin GSMH’sinin neredeyse yüzde 5’inin fırtınalara harcandığını belirtti. Ayrıca aşırı hava olaylarına adaptasyon sağlayabilmek ve gerekli önlemleri alabilmeleri için hiçbir kuruluştan ya da bu şiddetli doğal afetlerin asıl sorumlusu olan zengin ülkelerden finansman gelmediğini belirtti. Haiyan Tayfunu sonrasında ABD, Çin, Japonya ve Kanada, Filipinler’e yardımda bulunacaklarını açıkladılar.
Küresel ısınmayı durdurmak ve sonuçlarıyla mücadele etmek için bütün ülkelerin tam taahhüdünü içeren küresel bir anlaşma yapması şart. Aksi takdirde yaşanan bu felaketler, gelişmekte olan ülkelerin gelişim süreçlerini baltalamaya ve bugüne kadar yaptıkları çalışmaların ziyan olmasına sebep olacak. Aynı zamanda aşırı hava olayları yüksek sayıda can almaya ve yıkımlara sebep olmaya devam edecek, şiddeti artan kuraklık ise kıtlığa sebep olacak.
Son Yıllarda Güneydoğu Asya’da Meydana Gelen Fırtınalar
Fırtına |
Yıl |
Rüzgâr Hızı |
Ölüm |
Etkilediği Nüfus |
Haiyan |
2013 |
316 km/saat |
3.621* |
9,7 milyon |
Bopha |
2012 |
280 km/saat |
1,901 |
5,4 milyon |
Washi |
2011 |
88 km/saat |
1,257 |
640 bin |
*en güncel veri
Çevre mühendisi ve enerji yöneticisi Ceren Solak, Agos Gazetes, 23 Kasım 2013