8 Eylül 2009, Marmara Bölgesi’nde etkili olan sel felaketinin görüntüleri bütün televizyon kanallarında. Yıkılan evler, ağaçlar, sularda kilometrelerce sürüklenen arabalar,
evlerinde çaresizce kurtarılmayı bekleyen insanlar. Sel sularına kapılıp yaşamını yitiren Selimiye’de 4, Çatalca’da 6 kişi, yine selde telef olan çok sayıda hayvan. Selin ardından tarumar olmuş, çamur içindeki yaşam alanları. Milyarlarca lira maddi kayıp.. Bir günlük bile diyemeyeceğimiz “ doğal afet”in bilânçosu.
“ Ne olduğunu anlayamadık, her şey beş dakika içinde oldu, birden sular etrafımızı sardı, canımızı zor kurtardık” diyordu sel bölgesinden kurtulanlar.
Marmara Bölgesi’nde yoğun yağış beklendiği vatandaşların sele karşı tedbirli olmaları gerektiği üzerine uyarılar birkaç gündür televizyonda yapılmaktaydı. Sel felaketinin hemen ardından da tüm kamu görevlileri afet bölgesindeydiler. Kurtarma çalışmalarına arama kurtarma helikopterleri, ambulans ve keşif helikopterleri ile itfaiye araçları, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ile 1.Ordu Komutanlığı’na bağlı helikopter ve Sivil savunma ekipleri hepsi afet bölgesindeydiler. Sayın İstanbul Valisi Muharrem Güler de bölgeye gitti. Özellikle olayın meydana geldiği andan itibaren can güvenliği açısından çok yoğun tedbirler uygulandığını vurgulamak için kurtarma ekipmanlarını sayılarıyla kamuoyunla paylaştı. Yaşanan felaketin bilançosunu da ; “Selimiye’de 3 bina yıkıldı, 800 konut su altında kaldı, Silivri’de 8 okul, devlet hastanesi, sağlık ocağı ve spor tesisi selden hasar gördü. Selimpaşa’da 50 den fazla araç denize sürüklendi, 4 kişi öldü, 1,5 yaşındaki bir bebek annesinin kucağından sele düştü hala cenazesine ulaşılamadı ama arama çalışmalarına devam ediliyor, Çatalca’da köylerin sular altında kaldığı, köprülerin yıkıldığı…”
Dün ve bugün Marmara Bölgesinde yağan yağmur miktarı şimdiye kadar tutulan tüm kayıtların dışındaydı. İstanbul’da geçen Eylül ayının tamamında 44 kilogram yağmur yağmıştı. Eylül ayı ortalamaları çok uzun zamandan beri 35 kilogram seviyesindeydi. Dün ise 220 kilogram yağmur yağdı.
Yaşanan sel felaketi, iklim değişikliğinin geleceğin değil bugünün sorunu olduğuna ilişkin sadece ufak bir örnek. Yıllardan beri yüzlerce bilim insanın yayınladıkları raporlarda yer alan uyarılarına denk düşen bir gelişme. Ani hava olayları, seller, kuraklık, salgın hastalıklarda artış, türlerin hızlı yok oluşu. Hepsi ama hepsi çok hızlı bir biçimde gerçekleşiyor. Geçen ay Karadeniz Bölgesi’ndeki yaşanan sel, Ege Bölgesi’ndeki arıların toplu ölümü, domuz gribi, mevsim ortalamalarının üstünde seyreden sıcaklık seviyeleri.
Hükümet yetkilileri yaşanan tüm gelişmeleri “ doğal afetler” olarak tanımlıyorlar. Ama bu gelişmelerin hiç biri doğal değil. Fosil yakıtların kullanımından vazgeçilmediği sürece, bu tür olayların hem sayıları hem etkileri hem de süreleri artmaya devam edecek. Sayın Vali Muharrem Güler her bir doğal olmayan afetin arkasından daha çok can ve mal kaybının sayısını aktaracak. Ama kurtarma çalışmalarına katılan ekipmanlarında aynı oranda bir artış olmayacak. Çünkü küresel ısınmanın yaratacağı olumsuz etkilere yönelik bir politikaları yok. Aynen küresel ısınmanın durdurulmasına yönelik ciddi bir girişimlerinin olmaması gibi. Hükümetin enerji politikalarını belirleyen gerekçeler, enerji bağımsızlığı ve güçlü bir ekonomi. Hiçbir şekilde küresel ısınmanın durdurulması için gerekli olan yenilenebilir enerji kaynaklarına hızla yönelmek, fosil yakıtlardan vazgeçmek, enerji verimliliği ve tasarrufu gibi bütünsellikli bir politikaları yok. Biraz nükleer, biraz hidrolik, doğalgaz ve vazgeçilmez olan tabiî ki kömür. Hele de yeni kömür madenleri bulunmuşken. Yeni bir piyasa olan rüzgar ve güneş enerjisi de dünya ile rekabet edilebilmesi için yatırım yapılabilir, daha çok araba daha çok yol ve köprü, zenginliğin medeniyetin göstergesi kabul edilen ama her biri enerji canavarı olan uzun kuleler. Bütün bunlar Hükümetin küresel ısınma sorununu ciddiye almadığının göstergeleri. Ama bizler ciddiye alıyoruz. Milletvekillerinin yemin metni içinde eser miktarda da olsa “ toplumun huzur ve refahı, herkesin insan haklarından yararlanması” içinde yemin ettiklerini biliyoruz.
Her bir hükümet kendi ülkesinin karbon salım oranlarını radikal seviyede düşürecek adımlar atmadığı sürece gezegenimiz hızla bir felakete sürüklenecek. Bu adımları atmayan her bir hükümet bu felaketlerden sorumludur.
Yaşananlar doğal felaketler değil. Bu felaketlerin sorumluluğuna ortak olmayacağız.