Bakan, nükleer santrallar daha açılmadan, 70 yıl sonra kapanacağını ilan ediyor, fakat Türkiye halkının %86'sının bir nükleer santralın yakınında oturmak istemediği gerçeğini görmezden geliyor. Bizimle dalga geçen bakana neler söylemek istersiniz?
Ayşe Akdeniz (Yeşiller aktivisti): Enerji Bakanı'nın açıklamalarından gayet net anlaşıldığı gibi milliyetçi kafa Anadolu'ya girişi bir kazanım olarak görürken, kötü bir şey olduğunu kabullendiği nükleer santrallerin de kapatılması için planlar yapıyor, tarihler biçiyor. Bu kesinlikle bir ironidir. Ve hükümet, nükleer hayallerine bu ironi nedeniyle derhal son vermelidir.
Hilal Atıcı (Greenpeace aktivisti): Varolmayan bir santral için kapatma tarihi belirleniyorsa bu santralin zaten bir hayrı yoktur. Bakan da böyle bir söylemle bunu gayet net ortaya koyuyor. Bakan Yıldız'ın açıklamalarında karşılaştığımız tek hata bu değil. Daha önce de Türkiye'de nükleer istemeyen %64'ün oranını %50 olarak açıklamış, Greenpeace'in eski başkanlarının nükleer için çalışıyor olduğu gibi tuhaf noktaları referans göstererek güven uyandırmaya çalışmıştı. Hepimizin bildiği gibi bireylerin tek tek açıklamaları kurumları bağlamıyor. Yaptığı tek şey, doğruları çarğıtarak kamuoyunu manipüle etmeye çalışmak. Avrupa ülkelerinin nükleer santralleri kapatma kararı almalarını bir moda olarak algılayarak bu modaya ayak uydurma çabası gülünç. Son olarak, bakanın 2071 yılında 109 yaşında olacağını düşünerek kendisine uzun ömürler diliyoruz, ama muhtemelen yaşamayacağı bir döneme yönelik açıklamalarda bulunacağına hali hazırda yaşadığı dönemdeki icraatlerine bakmasını öneriyoruz. Bu da, Fukuşima'dan ders çıkarıp nükleer planlarına son vermek. Türkiye'de yenilenebilir enerji potansiyeli mevcut.
Şenol Karakaş (DSİP Eşsözcüsü): Bakan'ın söyledikleri çok saçma. Almanya'nın nükleer santralleri kapatacağını söylemesinden, Fukuşima nükleer cinayetinden etkilenmiş. Bir de bizim, nükleer karşıtlarının mücadelesi gözüne çarpmış belli ki. "Bir taviz vereyim şunlara" diye düşünmüş olmalı ama komik duruma düşmüş. Bir mahkemenin bir seri katili, öldükten sonar yargılayacağız demesine benziyor. Ne ilgisi var Türklerin bu topraklara geliş tarihiyle nükleer santralin kapanış tarihinin beyanının. Biz kapanış tarihi sormadık, açılış yapmayın. Bakanın kafasının nasıl çalıştığını bu yüzyılın insanları anlayamayacak, bu işi gelecek kuşaklara bir de ihale veren şirketlerin CEO'larına bırakmak lazım. Ama daha önemlisi, Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamaları. Bizi hedef alarak dün, "Eğer biz bu insanların mantığıyla hareket edecek olursak elektriksiz yaşamamız lazım, mumla veya gaz yağı lambasıyla yaşamamız lazım veyahut da çayda çıra oynar gibi onlarla yaşamamız lazım" demiş. Başbakanın aklı fikri oyunda. Seçim oyunu süresince bir dizi kirli oyunu örgütlüyor zaten. Çernobil'i hatırlamıyor sanırım. Sorsun orada yaşayan insanlara çayda çıra mı oynamak istersiniz nükleer santral mi istersiniz diye. Fukuşima'ya gitsin bir zahmet, sorsun mumla mı yaşamak isterdiniz diye. Başbakan, hangi güdüyle nükleer santrallere bu kadar düşkün olduğunu açıklasın önce. Elektrik için tek çarenin nükleer santral inşa etmek olduğunu iddia eden herkes, apaçık bir şekilde yalan söylüyor demektir. Bizler, yığınlar halinde çayda çıra oynayarak nükleer santrallerin inşa edilmesini engelleyeceğiz. Taksim direnişi bunun adımlarından birisi olarak görülmeli.
Berkay Bağcı (Küresel Eylem Grubu aktivisti) : Bakan bugüne kadar yaptığı tüm açıklamalarda nükleer enerjinin temiz, güvenli ve ucuz olduğunu iddia ediyordu. Ama bunun sanıldığı gibi olmadığına önce Çernobil, sonra Fukuşima'da tanık olduk. Son olarak bugün tanık olduğumuz haberlerde Çernobil'de gerçekleşen sızıntının Fukuşima'dakinin sadece %25'i olduğu ortaya çıktı. Nükleer santrallerin bizi felakete sürüklediği bu kadar açıkken, İsviçre ve Almanya'nın nükleerden vazgeçmesi gündemdeyken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin izlediği nükleer politikasının tek açıklaması diğer kapitalist ülkelerle girdiği yarıştır. Bu yarış Çernobil'de yüzbinlerce insanın felaket anında, onbinlercesinin de sonraki yıllarda bir takım hastalıklar sonucu yaşamını yitirmesiyle sonuçlanmıştı. Şimdi ise bu kanlı yarış yüzünden Fukuşima'da binlerce insan ölüm tehdidi altında. Taner Yıldız, milliyetçilik maskesinin altına sığınıp nükleerin iyi bir şey olduğunu kanıtlamaya çalışıyor olabilir; fakat biz biliyoruz ki nükleer enerji temiz değildir. Güvenli hiç değildir. Ayrıca Bakan Yıldız'ın, insan ömrünü uzatmayla iligli bir formül bulduysa bunu kendisine saklamamasını, bizlerle paylaşmasını isteriz. Ne nükleer, ne kömür, ne de HES; güneş, rüzgar bize yeter.
Özlem Can (Antikapitalist Öğrenciler): Nükleerin ne kadar zararlı olduğunu, hatta bunun ileride ölümcül olacağını uzun uzun anlatmaya gerek yok. Bizim Taksim Meydanı'ndaki direnişimizin amacı zaten elimizden alınan yaşam hakkımızı tekrardan kazanmaktır. Fakat direnişimizin 5. gününde Enerji Bakanı Taner Yıldız, son açıklamasında bizimle dalga geçercesine 2071 yılında kapatacağını söylemiş. Tehlikenin farkında olduğunu bilip de bilmemezlikten gelen böylesine basit bir açıklama yapan bakana çocuklar bile güler. Enerji bakanın bu basit tutumunu geride bırakıp bizlere aslında onu ciddiye alabileceğimiz bir açıklama yapmasını tavsiye ederim.
Ozan Tekin (DSİP Üyesi): Enerji bakanının, henüz açılmamış olan nükleer santralların kapanış tarihlerini Malazgirt soslu bir milliyetçilikle ilan ettiğini duyduğumda, olayın şaka olup olmadığını anlamam bir hayli uzun sürdü. Ancak AKP hükümeti nükleer enerji konusunda her zaman şaka gibi! Fukuşima'dan sonra birçok ülkede nükleer enerji tartışmaya açıldı, bazı ülkeler nükleerden vazgeçme doğrultusunda bir eğilim sergiledi; 6.5 milyar insanın yaşadığı dünyamızda, bu felaketten en kötü dersi "Tüpgaz da riskli, onu da mı kullanmayalım?" diyen Recep Tayyip Erdoğan çıkardı. Şimdi de enerji bakanının tuhaf ifadelerini anlamlandırmaya çalışıyoruz. Türkiye'de sokakta gördüğümüz her üç kişiden ikisi nükleere karşı. Halkın %86'sı bir nükleer santralın yakınında oturmak istemiyor. Yeni liberal enerji politikalarını savunan hükümete, egemen sınıfa güven vermek için nükleeri seçim beyannamesinde barındıran tüm düzen partilerine karşı, toplumdaki nükleer karşıtlığını daha örgütlü hâle getirmemiz gerekiyor. Bunun için Taksim Meydanı'ndaki direniş çadırımızla bir adım atıyoruz, 25 metrelik "Başbakan'dan cevap bekliyoruz" pankartımız İstanbul'un göbeğinde duruyor. Bir adım da seçimlerde atacağız, nükleerci partilere oy vermeyeceğiz.
Röportaj: Özge Pehlivan Fotoğraflar: Özlem Can - Berkay Bağcı