Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) beşinci raporu bugün açıklanıyor. Raporda “ İklim değişiminin yüzde 95 oranında insani faaliyetlerden kaynaklandığı” ifadesinin yer alacağı ve bunun çok ciddi bir uyarı anlamına geleceği söyleniyor.
IPCC, bundan önceki raporlarında da insani faaliyetlerin küresel ısınmaya etkilerini; 1996’da yüzde 50, 2001’de yüzde 67, 2007’de de yüzde 90 olarak açıklamıştı.
IPCC, 1988 yılında Birleşmiş Milletler’in iki alt kuruluşu olan Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) bir araya gelmesiyle oluşan bir kurum. Oluşturulma nedeni ise, iklim değişikliği alanındaki gelişmeleri takip etmek, bilimsel verileri bir araya getirmek ve hazırladıkları raporları karar verme mekanizmalarında olanlara (hükümetlere, devletlere) ve kamuoyuna sunmak.
IPCC’nin raporlarının bugüne kadar söyledikleri özetle: 200 yıl önce atmosferde milyonda 280 parça (280 ppm)olan karbondioksit oranı arttı. Artışın nedeni fosil yakıtların (kömür,petrol ve doğalgaz) kullanımı ve geçtiğimiz mart ayında karbondioksit oranı 400 ppm’e ulaştı. Bu artış gezegenin sıcaklığını ölümcül derecede arttırıyor, bu kadar hızlı ve etkili bir değişim tüm gezegende olağanüstü sonuçlar yaratacak, gezegendeki tüm canlı yaşamını hızla yok oluşa sürükleyecek.
Bilimin, insanlığı ve yetkilileri ilk uyarılarından bu yana yirmi yıldan fazla bir zaman geçti. Bundan yirmi yıl önce, on yıl önce, beş yıl önce iklim değişikliğini durdurmak için radikal adımlar atılabilirdi. Ama atılmadı. Biz iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek olanlar, IPCC’nin uyarılarını ve dünyanın neresinde olursa olsun felaketlerin acısını kendi acısı gibi yaşanlar, bilimin uyarılarını dikkate aldık. Fosil yakıtların kullanımından derhal vazgeçilmesini, enerji verimliliği ve tasarrufu içeren uygulamaların hayata geçirilmesini talep ettik, bunlar için mücadele ettik.
Hükümetlerin tavrı ise ne IPCC’nin raporlarını dikkate almak ne de mücadele edenlerin taleplerini dikkate almak oldu. Türkiye’de geçmiş dönemlerdeki hükümetler de adım atmadı. AK Parti hükümeti ise “yeşilin hastasıyım” diyerek, 80’den fazla kömürlü termik santral, sayısız HES, 3.köprü, 3.havalimanı, nükleer santral, her sokak başına AVM, yeşil alanların altının otopark yapılması gibi sayısız proje ile değil karbon salım oranlarını azaltmak Türkiye’yi ekolojik yıkım açısından en sorunlu ülke haline getirdi. Bir sistem sorunuyla karşı karşıya olduğumuz çok açık. AK Parti hükümeti 76 milyonun hizmetkarıyım dese de ( dünyadaki diğer devletler gibi) aslında şirketlerin petrol, otomobil, enerji ve silah şirketlerine hizmet ediyor. Şimdiye kadar yapılan uluslararası görüşmelerde hem AKP hükümetinin hem de diğer hükümetlerin tek gözettikleri bizlerin yaşam alanlarını yok eden projeler üstünde yükselen ülke ekonomileri oldu. Çünkü bu ekonomileri aynı zamanda kendilerine diğer ülkelerle rekabet edebilme ve hegemonya kurabilme gücü sağlıyor.
Bugün yayınlanacak olan IPCC raporu da, iklim değişikliğini durdurmak için ellerinde yetki ve imkan olanlar (yani bunlar hükümetler oluyor) harekete geçmeli yoksa hareket geçmek için çok geç olacak uyarısı yapacak. Yerli kömür kaynaklarını sonuna kadar kullanacağız diyen ve bununla övünen. Termik santrallerin yapımı için lisans dağıtan, teşvik eden, deniz seviyeleri yükselecek uyarılarını hiçbir şekilde dikkate almayıp denizin üstüne “miting ve gösteri alanı” inşa eden AKP hükümetinin bu sefer uyarıyı dikkate almasını beklemek iyimserlik olacak. AKP hükümetinin de bizlerin mücadeleden vazgeçip, kaderimize razı olacağımızı beklemesi haddinden fazla iyimser olacak. Sadece Türkiye’nin her yerinde değil, tüm dünyada mücadele etmeye devam edeceğiz. Mücadele etmeye de mecburuz, çünkü kaybedeceğimiz şey yaşamlarımız olacak. Ve kazanacağız.
İklimi değil, sistemi değiştireceğiz!