Bu yıl Varşova’da yapılan 19. İklim zirvesinde en çok eleştirilen konuların başında zirvenin sponsorluğunun fosil yakıt şirketlerinin yapması geliyordu. Koltuklardan, içilen sulara kadar verilen hizmetleri karşılayan şirketler aynı zamanda zirvenin aktif katılımcılarıydılar.
Zirvenin ilk günlerinde ellerinde “Filipinlerde on bin kişi öldü” yazan dövizleri taşıyan aktivistler zirveden atıldılar ve bundan sonraki 5 yılda zirveye katılmaktan men edildiler. Neden böyle bir karar alındığı diye sorulunca alınan cevap çok manidardı “zirvenin kurallarına aykırı hareket ettiler”. Bu kurallar ne, bu kuralları kim belirliyor? İklim değişikliğine şüphe ile yaklaşanlar ya da olmadığını iddia edenler mi? Kârlarından, cirolarından vazgeçmeyerek, temiz kömür, karbon yakalama yalanlarıyla zaman geçiren kömür şirketleri mi? Çevreye duyarlı otomobillere yakıt sağlamak için arsızca ormanlık alanları yok eden otomobil şirketleri mi? Ya da otomobil kullanımı yaygınlaştıracak duble yolları, köprüleri yapan ve yine ormanları yok eden hükümetler mi? Kuzey Buzulları’nın erimesini fırsat bilip, petrol aramalarını protesto eden otuz Greenpeace aktivistini aylardan beri Rus hapishanelerinde tutanlar mı? “Çevrecilik gizli sosyalizmdir” diyerek iklim zirvelerini kilitleyenler mi?
“19. Taraflar Konferansı'ndayız ama saymayı bırakmalıyız” diyordu Filipinlerden gelen Yeb Sano zirvenin ilk günlerinde. Çünkü artık ülkesinin iklim değişikliğinin çözülmesi için bekleyecek durumunun kalmadığını, hemen radikal kararlar alınmazsa, Haiyan Tayfunu ile çamur altında kalan ve enkaza dönen Filipinler gibi iklim değişimine hassas ülkelerin sonu tasdiklenmiş olur diyordu. Dün akşam gece yarısı 3:55′de, 130′dan fazla ülkeden oluşan gelişmekte olan ülkeler grubu G77+Çin, iklim değişikliğinden kaynaklanan kayıp ve zararlara teminat getirilmesine dair mekanizmayla ilgili müzakereleri terk ettiklerini Varşova’da zirveyi takip eden Ümit Şahin bildirdi. Kayıp ve zarar mekanizmasında anlaşmaya varılamazsa Varşova zirvesinden 2015-2020′ye dair bir anlaşma için yol haritası çıkması da zor görünüyor.
Zirve 11 Kasım tarihinde başladı. Zirvenin başlangıcına damga vuran on bine yakın insanın öldüğü, yarım milyondan fazla insanın evsiz kaldığı, en az iki milyon insanın acil yardım beklediği, beş milyonu çocuk on milyondan fazla insanın açlık ve susuzluklar baş başa kaldığı, enkaz ve cesetlerle dolu Filipinlerin üçte ikisini yok eden Hiyan Tayfunuydu. Zirvenin bitmesine üç gün kala ise Sardinya Ada’sında hortum ve sel felaketi yaşandı. Altı aylık yağış miktarı doksan dakikada adanın üstüne boşaldı. Köprüler yıkıldı, otomobiller sulara gömüldü. 55 bin kişinin yaşadığı Olbia kentinin büyük kısmının sulara teslim olduğu söyleniyor. Binlerce kişi evlerini terk etti ve ilk gelen haberlere göre 18 kişi yaşamını yitirdi. “Kıyameti andıran bir fırtına” ya da “bin yılın felaketini yaşıyoruz” diyor yetkililer.
Şimdi tekrar soralım iklim zirvesinde kuralları kim belirliyor? “İklim değişiminin gerçek olmadığını savunan herkese, rahat koltuklarından kalkmaları ve ofislerinden çıkmaları için meydan okuyorum. Hâlâ iklim değişimini inkâr eden varsa gidip görsün: Pasifik, Karayip ve Hint Okyanusu adalarında yükselen denizin etkilerini; Himalaya ve Andes Dağları'nda eriyen buzulların yarattığı selleri; Kuzey Kutup toplumlarının yok olan buzullarla yaşamaya devam etme çabalarını; Mekong, Ganges, Amazon ve Nil Nehirlerinin hayatları suda boğmasını; Orta Amerika tepelerinde fırtınalarla karşılaşan halkı; Afrika Savana'sının çölleşmesi üzerine suyun ve gıdanın azalmasını; Meksika havzasında ve Doğu Amerika kıyısındaki fırtınaları... Ve bunlar yetmezse bir an evvel Filipinlere gidip görsünler, iklim değişikliği yok muymuş?” diyordu Yeb Sabo zirvede yaptığı konuşma içinde. Ama kuralları belirleyenlerin artık kalkıp bir yerlere gitmelerine gerek de kalmadı. Bakın iklim değişikliği Sardinya ile kapınıza geldi.
Kuralları kim belirliyor? Bu kuralları belirleyenleri reddetmemiz ve fırtınalardan kaçmayı, ailelerimizi tahliye etmeyi, yok oluş ve çaresizlik içinde olmayı, ölü saymak zorunda kalmayı reddedenlerin kuralları belirleme vakti gelmedi mi?
Nuran Yüce, 20 Kasım 2013