Haiyan Tayfunu'nun Filipinler'deki tahribatı, dünyada milyonlarca insanı şok etti.
Binlerce insan hayatını kaybetti. Daha çoğu da evini, işyerini, tarlasını ve işletmesini kaybetti.
İnsanlık tarihinin büyük kısmı boyunca, hava koşullarının lütfunda yaşadık. Bilimsel kavrayışın ve kapitalizmdeki üretim güçlerinin büyük çapta gelişmesi, durumun artık böyle olmadığı anlamına geliyor.
Kapitalizm hâlâ milyonlarca insan için yoksulluğa ve açlığa sebep oluyor. Aynı zamanda iklim krizini doğuruyor ve kotüleştiriyor.
Haiyan'ın Filipinler'i vurduğu günlerde, Birleşmis Milletler'in (BM) iklim değişikliği ile ilgili konferansı Polonya'nın Varşova kentinde başladı.
Naderev Sano, bir konferans delegesi ve Filipinler İklim Değişikliği Komisyonu üyesi, küresel ısınmaya karşı konferansın eyleme geçmesini talep ettiği coşkulu bir konuşma yaptı. Konuşmanın ardından, etkinliğin sonuna kadar açlık grevinde olacağını dile getirdi.
Ne yazık ki, Sano ve Filipinler'deki diğerleri, BM konferans sonuçlarının ortaya çıkmasıyla hayal kırıklığına uğrayacak. Bu, 19. "Taraflar Konferansı"nda, önceki 18 konferansta olduğu gibi çok az somut önlem kararı alınacaktır.
İklim değişikliği ile ilgili ciddi önlemler, büyük şirketlerin çıkarlarını çevresel felaketleri azaltacak kararların önüne koymaya hazır olan politikacılar tarafından engellenmektedir.
Bu kapitalizmdeki olağan işleyiş. Egemen sınıf kendi çıkarlarını korur.
Kapitalistler, serbest piyasadaki amansız yarışın en iyi dengeyi sağladığına inanırlar. Fakat, Frederick Engels'in 1876'da söylediği gibi, "Günümüzdeki üretim biçimi, toplum karşısında olduğu gibi doğa karşısında da, ağırlıklı olarak sadece anlık ve elle tutulur sonuçla ilgilenir. Ve daha sonra, bu sonuca yönelik atılmış adımların daha dolayımlı etkileri farklı sonuç doğurunca şaşkınlık gösterilir."
Fakat bu etkiler, milyonlarca insanı kötüleşen çevre kriziyle yüz yüze bırakır. Filipinler gibi ülkelerde, yoksul insanların her yıkımdan sonra hayatlarını tekrar düzene sokmak için uğraşmaktan başka çaresi yoktur.
Kentsel büyüme, yoksulluk ve toprak eksikliği , insanları riskli yerlerde yaşamaya zorlar. Göç edilecek yerler olsa bile, insanların büyük çoğunluğu işini bırakabilecek mali güce sahip değildir.
Yerel egemen sınıf da Batı'daki kadar yozlaşmıştır, ama dünyadaki güç dengeleri ile ilgili her türlü anlayış, emperyalizmi hesaba katmak zorundadır. Bu, yani sahip oldukları gücü kendi sınırları dışında kullanarak kontrol sağlamak, modern kapitalist devletlerin rekabet şeklidir.
Günümüzde Amerika ile Çin arasında süren askeri rekabet buna bir örnektir.
İspanya, İngiltere ve Amerika, Filipinler'i ele geçirmek için savaşmıştı. Ülke, ihracat pazarı ve ucuz hammadde ile tarım ürünü kaynağı hâline getirilmişti. Bugün bile bu ülke, Amerika'nın en geniş tarımsal ihracat yerlerinden biridir.
Ve Filipinler, pirinç gibi en temel besinleri bile kendine yetiştiremezken, hâlâ ihracat için yüksek miktarda hindistan cevizi gibi besinler üretmektedir.
Istırap
Dahası, sistemin merkezindeki toplumsal bölünmeler, en yoksul toplumların iklim değişikliğinden en fazla etkilenmesi ve o ülkelerdeki en yoksul insanların en cok acı çekmesi demek.
Filipinler'deki nüfus aşırı hava olaylarına yabancı değil.
Yaklaşık 12 ay önce, ülkeyi vuran Bopha tayfunu yüzünden 2000 kişi öldü. Haiyan bu seneki üçüncü büyük kasırgaydı ve sadece Ekim ayında yedi büyük tayfun görüldü.
Filipinler, Orta-Pasifik'te oluşup batıya seyreden fırtınaların vurduğu ilk büyük kara parçası.
Her bir kasırganın iklim değişikliğinin sonucu olduğunu söylemek mümkün değilse de, kasırgaların kötüleşmesi neredeyse kesinlikle bu sebeptendir.
Yakınlarda, Pasifik Okyanusu'nun 10.000 yıl içinde en hızlı ısınmayı şu anda yasadığı gösterilmiştir. Haiyan gibi kasırgalar enerjisini okyanustan alır, su ısındıkça daha da güçlenir ve büyük ihtimalle daha sık ortaya çıkar.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli –küresel ısınmayla ilgili düzenli raporlar yayımlayan uluslararası kuruluş– 2013 raporunda, Kuzey Atlantik'te bu tür kasırgaların daha da şiddetlendiğini açıklamıştır.
Başka yerler için bu bulgu kesinleşmiş değildir, fakat çok olasıdır.
Kötüleşen, sadece Haiyan gibi kasırgalar değildir. Kuzey Buz Denizi'yle ilgili raporlar, yüksek oranda metan gazının deniz yataklarından kaçtığını belirtmektedir.
Kuzey Kutbu ısındıkça bu süreç hızlanmaktadır. Metan, karbondioksit gibi bir sera gazıdır ve atmosfere girince ısınmayı daha da arttırır. Bazı çalışmalar, 2014'e kadar Kuzey Kutbu'nun buzsuz kalacağını öne sürmektedir.
Kutuplardaki buz, güneşten gelen enerjiyi tekrar uzaya yansıtmakta önemli rol oynar. Buzulların erimesi küresel ısınmayı daha da hızlandıracaktır.
Hava koşulları ve iklim dünyanın her yerinde değişmektedir. İklim değişikliği inkarcısı Sarah Palin'in memleketi Alaska'da, Ekim ayındaki sıcaklık ortalamadan yaklaşık 8 derece daha yüksekti.
Daha bu hafta, Dünya Meteoroloji Örgütü'nün raporuna göre deniz yüksekliği rekor seviyedeydi.
Kayıt tutulmaya başlandığından bu yana en sıcak yıllardan biri bu yıl olacaktır. Buz tabakalarında ve dağ buzullarında tutulan buz eridikçe deniz seviyesinin yükselmesine katkıda bulunur. Yükselen deniz seviyesi, kasırgaların etkisini arttırır ve sele sebep olur.
The Economist dergisinin geçen haftaki açıklamasına göre, Haiyan'in tahmini maliyeti 9 milyar sterlindir; bu miktarın "görece düşük" olması, kasırganın en yoksul bölgelerden birini vurmasıyla ilgilidir. Sert hava koşulları daha zengin ülkeleri vurduğunda, maliyet daha yüksektir.
2011'den beri ABD, her biri zararı 600 milyon sterlini geçen 25 hava aşırı olayı yasamıştır.
Fakat etki sadece para ile ölçülemez.11 milyona yakın insan Haiyan'dan etkilenmiştir. 600,000 kadar insan evsiz kalmış olabilir.
2010'da Pakistan'daki seller 570,000 hektardan fazla tarım arazisini yok etti. 2011'de Doğu Afrika'da yasanan kuraklık 13 milyon insanı etkiledi. 2012'deki kuraklık, Rusya tahıl hasadını yüzde 25 azalttı.
Fakat hükümetler, küresel ısınma konusunda harekete geçmekte hala pek hevesli değil.
Sıcaklık
İki yıl önce Durban'daki BM İklim Konferansı, 2015'e kadar yapılacak bir anlaşma ile bütün ülkelerin küresel sıcaklığı sanayi öncesi seviyelerin maksimum iki derece üstünde tutulacağını vaadetti.
İklim değişikliğinin sebep olduğu hasarı geri çevirmeye yetmeyecek bu mütevazi anlaşma, 2020'den itibaren uygulanacak.
Bu arada, sera gazı salımları artmaya devam etmekte. Geçen yıl atmosferimizde rekor seviyede sera gazı yoğunluğu gözlendi. Sonuç olarak, Varşova görüşmeleri başlamadan sadece bir hafta önce, bir BM raporu, 2 derece hedefinin uygulanmasının çok zor olduğu konusunda uyarıda bulundu.
Varşova'da toplanan hükümet temsilcileri anlıyor ki iklim değişikliğiyle ilgili harekete geçmek demek, salınımlardan sorumlu fosil yakıt firmalarının hakkından gelmek ve devlet parası harcamak demek.
Bir çok araştırma göstermiştir ki dünyanın enerji ihtiyacı, yenilenebilir enerjiye geçis ile sağlanabilir.
Fakat bu çok yüksek miktarda yatırım gerektirir. Bu nedenle, hükümetler ve şirketler bunun tam tersini yapıyor.
"Her zamankinden daha yeşil" olacaklarıyla ilgili sözlerine rağmen, David Cameron hükümeti, yenilenebilir enerji için devlet desteğini azaltmış ve Britanya petrol ve gaz kaynaklarının daha da fazla kullanılması için milyarlık yatırımlar yapmıştır.
Dünya sıralamasında ilk 200'de yer alan firmalar 2012'de 441 milyar sterlini daha fazla petrol ve gaz kaynağı bulmak için harcamıştır. Bu para temiz enerjiye geçis için harcansaydı, tehlikeli küresel ısınmayı önlemeye çok daha yakın olurduk.
Bu dengesiz ticaret, emperyalizmin bir başka yönüdür; büyük güçler yoksul ülkeleri kendi çıkarlarına uygun anlaşmalara zorlamaktadır.
Dünyanın güneyindeki yoksulluk söz konusu olduğunda, Batı hükümetleri masum seyirci değildir. Büyük oranda onlar sorumludur.
En güçlü hükümetler, Varşova'daki BM toplantısından önemli bir eylem kararı çıkmaması için güçlerini kullanacaktır.
Avrupa ve Amerika'da gerçekleştirilmiş kirlilik ve çevresel yıkım seviyesini, dünyanın geri kalanındaki gelişmekte olan endüstrinin tekrar etmesi için hiçbir sebep yok. Onları bu yönde iten sadece kapitalist kısa-vadeciliktir.
Haiyan bize bir kez daha, sisteme meydan okumanın ve kaynakların akılcı ve demokratik bir şekilde insanların ve gezegenin çıkarları doğrultusunda kullanıldığı sosyalist bir toplum inşa etmenin aciliyetini öğretiyor.
Martin Empson
(19.11.2013 – Socialist Worker)