Bütün bilimsel veriler ve yaşadıklarımız iklim değişikliğinin sellerin sayısını ve şiddetini arttıracağını söylerken, Türkiye’nin seller konusunda herhangi bir önlem aldığını düşünüyor musunuz?
Geçtiğimiz kış İngiltere’de son 250 yılın en nemli kışı yaşandı. Kıyılarda devasa dalgalar boy gösterdi. Bunu takiben ülkeyi vuran selde 7 binin üzerinde ev sular altında kaldı. Milyonlarca ev ise sel önlemleri sayesinde kurtulabilmişti. Bu yaşanan felaketin ardından İngiltere Parlamentosu’na sunulan bir rapordan* bahsetmek istiyorum.
İklim değişikliği olgusuna inkârcı yaklaşımı ile bilinen İngiliz Parlementosu Muhafazakar Parti’nin milletvekillerinden biri olan Owen Paterson, sellerin yarattığı tahribatın önlenebilmesi için bir rapor hazırladı. Paterson ‘un meclise sunduğu rapor, İngiltere’de sele karşı önlem alınmasının gerekliliğini gözler önüne seriyor. Rapor hükümetin sele karşı önlem almak için acilen bütçe ayırması gerektiği, aksi takdirde geçen kış olduğu gibi selin tekrar İngiltere’yi vurabileceği belirtiyor. Ayrıca, nehirlerin bakımı ve sele karşı önlemler için ayrılan bütçenin çok cüzi bir miktar olduğu da vurgulanıyor.
Çevre Ajansı’na göre sel önlemlerine ayrılması gereken bütçeden çok daha fazlası acil durum müdahalesi için harcanıyor. Sayılarla söylemek gerekirse önlem için harcanacak her 1 Sterlin ile meydana gelebilecek bir afet için harcanacak 8 Sterlin’den tasarruf etmek mümkün! Hükümetin kendi İklim Değişikliği Komitesi danışmanlarının da, küresel ısınmadan kaynaklı artan sel riskini önlemek için bütçe ayrılmasına ihtiyaç duyulduğunu söylemesi, durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor.
İklim değişikliği yeterince ciddiye alınmadı
Bir diğer milletvekili Maria Eagle, hükümetin sele hazırlıksız yakalandığının altını çiziyor ve iklim değişikliği tehlikesinin ciddiye alınmadığını söylüyor. Ayrıca hükümetin iklim değişikliği konusunda tutarlı bir strateji izlemediğini de vurguluyor.
Doğa Dostları Derneği üyesi Guy Shrubsole ise, şu anda İngiltere’de 5 milyon kişi ciddi sel tehlikesi ile karşı karşıya olduğuna ve bu sayının iklim değişikliğinin sürmesi ile 2020′lerde 1 milyon kişi daha artacağına işaret ediyor. Diğer yandan Owen Paterson’un raporunun sellerin iklim değişikliği ile bağlantısını es geçerek, iklim değişikliği konusunda sorumluluk almaktan kaçındığının da altını çiziyor.
Türkiye’de ne durumdayız?
İngiltere’de bu tartışmalar yapılırken Mayıs ayının sonundan beri aralıklarla tüm Türkiye’yi etkisi altına alan yoğun yağış, su taşkınları ve seller yaşanırken böyle bir tartışma hiç açılmadı. Hatta her bir su taşkını ya da selin ardından “gelişmiş ülkelerde de bu tür afetler yaşanıyor” cümlesi ile olay sıradanlaştırılmaya, “doğal bir afet” sayılan selin oluşumunda yetkililer kendilerini sorumlu görmedikleri içinde ellerinden bir şey gelemeyeceği imajı çizilmeye çalışılıyor.
Doğrudur sel doğal bir afettir. Ama şimdi bahsettiğimiz seller “doğal” değildir. Ve yetkililerin kavraması gerekende budur. Sellerin sayısı giderek artıyor 20. yüzyılın başından bu yana yıl başına cereyan eden sellerin sayısının 1950’lerden önce aşağı yukarı aynı iken, bu tarihlerden itibaren ivmeli bir yükselişe geçtiğini görüyoruz. Bu durum aynı dönem içinde Türkiye’de de aynı seyri izledi. Bunun iklim değişikliğini hızlandıran karbon salımına neden olan endüstriyel, tarımsal ve kentsel faaliyetlerle doğrudan ilgisi olduğunu biliyoruz. Dünyanın sıcaklığı gittikçe artıyor. Sıcaklık arttıkça da bir yanda seller, öte yanda kuraklık olmak üzere ekstrem hava şartlarının karakterize ettiği bir iklim değişikliğiyle karşı karşıyayız. Artık yağmurlar her gün azar azar değil uzun aralardan sonra yoğun bir şekilde yağıyor ve önüne ne gelirse sürükleyip götürüyor.
Sellerin sorumlusu iklim değişikliği
2013 Haziran ayının Nature Climate dergisinde Tokyo Üniversitesi’nde 11 farklı iklim modelinin sonuçlarını ele alan bir makale yayınlandı. Bu araştırmada; sellerin son yıllarda iklim değişikliği ile bağlantılı ortaya çıkan felaketlerin başında geldiği belirtiliyor. Son on yılda sadece sellerden dolayı, yılda on milyonlarca dolar ekonomik kayıp yaşandığı ve binlerce kişinin hayatını kaybettiğine dikkat çekiliyor. Bu ve benzeri pek çok çalışmada iklim değişikliği ile alakalı sellerin arttığı, özellikle Asya’nın güneydoğusu, Hindistan yarım adası, Afrika’nın doğusu ve And Dağları’nın kuzeyinde nehirlerdeki taşmanın daha sık yaşandığı ortaya koyuluyor.
Küresel sıcaklık artışı ile sellere maruz kalacak insanların sayısı arasındaki ilişkiye bakıldığında; iklim bilimciler yaptıkları simülasyonlarda, sıcaklık 2 °C daha artarsa yılda 27 milyon kişinin, 4°C artarsa 62 milyon kişinin, 6°C artarsa ise 93 milyon kişinin daha sel felaketleriyle başa çıkmak zorunda kalacağı ortaya çıkarıldı. İklim değişikliği ile ilgili yapılan çalışmalarda dünyanın hangi bölgelerinde aşırı yağışların, hangilerinde kuraklıkların artacağı tahmin edilebiliyor. Kıyı şeridinde bulunan yerleşim bölgelerinin çok büyük risk altında olduğu da söyleniyor. Risk altında sayılan şehirlerin başında İstanbul ve İzmir’de yer alıyor. Bütün bu uyarılara rağmen İstanbul’a yapılan iki yeni miting ve gösteri alanlarının denize sıfır olması hatta denizin doldurularak elde edilmesi tam bir ahmaklık!
IPCC (Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli)’nin 2007’de yayınlanmış raporunda, yıllık yağış miktarı iyimser senaryolara göre %13,5 arttığında oluşacak hasarın %140 artması öngörülüyor. Yağış miktarında %35’e kadar artış beklendiğini göz önünde bulundurduğumuzda, iklim değişikliği sadece sellerden dolayı neden olacağı çevresel ve ekonomik çöküntünün geri dönülemez boyutlara ulaşabileceğini görüyoruz. IPCC’de yayınlanmış başka bir çalışmada ise, şu anda sellerden dolayı küresel çapta ekonomik kaybın yaklaşık 1 milyar Euro olarak hesaplanırken, küresel sıcaklığın 2°C artmasıyla 2050 yılında yıllık zararın 15 milyar Euro, 2080 yılında ise 21 milyar Euro’ya ulaşabileceği öngörülüyor.
Eğer sera gazı salımları durdurulmazsa, 21. yüzyılın sonlarına doğru küresel sıcaklık 3-5°C artış gösterecek. Bunun yağışa etkisinin ise yağış miktarında ortalama %35’lik artışa neden olacağı söyleniyor . Şimdi bile bunca zarara veren sellerin, üçte bir oranında aratan yağışlarla birlikte yaratacağı yıkımı tahmin etmek güç.
Göz göre göre sele teslim mi olacağız?
Bütün bilimsel veriler ve yaşadıklarımız iklim değişikliğinin sellerin sayısını ve şiddetini arttıracağını söylerken, Türkiye’nin sel uyarı sisteminin olmaması bile yetkililerin bu konuyu hiç ama hiç kavramadıklarını gösterir nitelikte. Gece yarısı şiddetli yağışla birlikte sel tehlikesi ortaya çıktı diyelim. İnsanlar nasıl uyarılacak? Erken uyarı sistemleri içinde ilk akla gelen sivil savunma sirenleri ile diyebilirsiniz. Ama kanun sivil savunma sirenlerinin çalışmasını yasaklamış. Ancak siren savaşta ve bir de 10 Kasım’da çalınabilir diyor. Binlerce, on binlerce insanın yaşamı tehlikedeyken onları uyarabilecek bir sistem bile yok.
Son yaşanan sellerden sonra Üsküdar İskelesi önüne bir itfaiye aracının üstünde zodiak bot ile park etmiş duruyor. İBB ve hükümet hatırlatma! Koca İstanbul’u botlarla taşıyamazsınız bundan çok ama çok fazlasını hiç vakit geçirmeden yapmak zorundasınız.
*http://www.theguardian.com/environment/2014/jun/17/winter-floods-england-cuts-mps-report