Türkiye’nin 2023 yılı enerji hedefleri arasında kömürlü termik santraller büyük öneme sahip. Bu kömürlü termik santrallerden en fazla nasibini alan illerin başında ise Çanakkale geliyor. Çanakkale, yapılması planlanan 10 kömürlü termik santral projesi ile Türkiye’nin en fazla kömürlü termik santral planı olan 2. şehri durumunda.
Biga ise en fazla termik santrallere boğulan ilçe. Şimdi bu ilçeye yeni bir termik santral daha yapılıyor.
Naren Enerji Elekrik Üretim A.Ş tarafından 1960 MW kapasiteli Entegre (Kül Depolama Sahası, Dolgu Alanı, İskele ve Derin Deniz Deşarjı) Termik Santrali yapılması planlanıyor(1). Termik santralin yapılacağı alanın 1 km kuzey doğusunda Karaburun Biga Termik Santrali, 1,5 km kuzey doğusunda Karaburun 1-2 Termik Santrali ve 3,5 km doğusunda Karaburun Termik Santralinin yapılması planlanmakta. Hâlihazırda projenin yapılacağı alanın 7,5 km batısında işletmede olan Değirmencik Termik Santrali bulunuyor. Biga tam anlamıyla kömürlü termik santrallerle çevrilmiş durumda.
Çanakkale ve özelde Biga kömür karasına boğulmak istenirken firma bildik argümanları; inşaat sırasında 1000 kişiye, işletme sırasında ise 500 kişiye ekmek kapısı olacağını dile getiriyor. Kömürlü santrallerin insanların sağlığına etkisinden, tarım arazilerini yok ettiğinden hiç mi hiç bahsetmiyor. Ya da iklim değişikliğine kömürün katkısından… İşletmenin ekonomik ömrünün 30 yıl olacağı ama teknolojik gelişmelerle daha da uzatılabileceği de söylenirken santralin kurulacağı alanın tamamının ormanlık olduğu da dile getirilmiyor. Hatta ormanlık alan olması nedeniyle kamulaştırma olmayacağından bahsediliyor. “Çevrenin hastasıyız, kimse bizim çevreciliğimizi sorgulamasın diyenlerin” yeri geldi mi “milli servet” diyerek yere göğe sığdırılamayan ormanlık alana nasıl termik santral yapılmasına izin verecekler diye soracak olursanız, 6831 Sayılı Orman Kanunu’nun 17 nci maddesi gereğince izin alınacağını, izin verileceği söyleniyor. Bu maddenin başlangıcı ormanlık alana herhangi bir şeyin yapımının yasaklanması ile başlıyor. 2004 yılında eklenen bölümle “Savunma, ulaşım, enerji, haberleşme, su, atık su, petrol, doğalgaz, altyapı ve katı atık bertaraf tesislerinin; sanatoryum, baraj, gölet ve mezarlıkların; Devlete ait sağlık, eğitim ve spor tesislerinin ve bunlarla ilgili her türlü yer ve binanın Devlet ormanları üzerinde bulunması veya yapılmasında kamu yararı ve zaruret olması halinde, gerçek ve tüzel kişilere bedeli mukabilinde Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verilebilir…” deniliyor. İşte bu düzenleme ile bu tür projelerin önündeki yasal engel kaldırılmış durumda. Her kapıyı açacak sihirli anahtar “üstün kamu yararı” yereldeki halkın geçim kaynaklarını yok edecek, onları ya büyük şehirlere ya da maden olacaklarında ya da termik santrallerde çalışmaya zorlayacak olan, iklim değişikliğini şiddetlendirecek, gezegenin tabutuna son çivileri de çakacak olan “üstün kamu yararı”.
Hükümet, HES ve kömürlü termik santrallerin yapılmasının zorunlu olduğunu kamuoyuna anlatırken “Türkiye’nin enerji alanında dışa bağımlılığını azaltmak” argümanını sıkça dile getiriyor. Bu projelere itiraz edenleri de muhtelif lobilerin Türkiye’deki uzantıları olarak isimlendirip duruyor. Ama bakın bu termik santralin yakıtının tamamının ithal kömürden karşılanması planlanıyormuş. Santralde üretim faaliyetleri sırasında her bir ünitede 320 ton/saat olmak üzere toplam 640 ton/saat (5.606.400 ton/yıl) kömür tüketilecekmiş. Tedarikçilerin ise Rusya, Güney Amerika, Güney Afrika ve Avustralya olacağı söyleniyor. Peki bu durumda hükümet hangi lobinin Türkiye’deki uzantısı oluyor?
Türkiye’nin rüzgar ve güneş açısından büyük bir potansiyele sahip olan bu bölgesinde her geçen gün termik santrallere karşı direniş büyüyor. Bölge halkı termik santraller için davalar açıyorlar, eylemler örgütlüyorlar. Şirket, yürürlükteki yasalara, ÇED süreçlerini aşma yöntemlerine ve en önemlisi onu koruyup kollayan hükümete güveniyor olsa bile bu santralin hayat bulmayacağı/buldurulmayacağı çok aşikar.
Nuran Yüce
(1)Enerji Günlüğü: enerjigunlugu.net