Soma’da ardından Ermenek’te yaşanan faciaların ardından Türkiye’nin ağırlıklı kömüre dayalı fosil yakıt enerjisi giderek daha fazla sorgulanır hale geldi. Türkiye’nin hem iklim değişikliğine sebep olan hem de insanların hayatına mal olan fosil yakıtları bir an önce terk etmesi, bir yandan da geniş yenilenebilir enerji kaynaklarını harekete geçirmesi gerekliliği epeydir gündemde.
Türkiye, enerjide arz güvenliğini sağlamak, bir yandan da ekonomik büyümeyle eşzamanlı olarak artan talebi karşılamak, diğer yandan da ithalata bağımlılığı azaltmak istiyor. Kamuoyunda yaratılan algı da, bu hedeflere ulaşmak için Türkiye’nin önündeki tek seçeneğin yerli ve ithal kömüre ağırlık vermek olduğu yönünde. Tabii, kömürün halk sağlığı, işçi güvenliği konularında yarattığı pek çok riski göz ardı ederek…
Maliyetinin yüksek, geri dönüşünün yavaş olması, ülkenin genel enerji açığını kapatacak miktarda yenilenebilir kaynağın bulunmaması gibi gerekçelerle yenilenebilir enerji türlerine yatırımları hükümet ya öteliyor ya da yatırım talebinin çok az miktarına cevap veriyor. Şimdi, bu argümanı da verilerle tartışmaya açan yeni bir rapor açıklandı. Bu raporlar, hükümetin fosil yakıta dayalı enerjilerle ilgili izlediği stratejide bir değişiklik yaratacak mı, yenilenebilir enerjilerin avantajlarına ikna olacak mı yoksa rantın ve yandaş iş dünyasına yeni zenginleşme alanları açmanın peşinden mi gidecek göreceğiz.
Bloomberg New Energy Finance (BNEF) ve WWF Türkiye işbirliğiyle hazırlanan “Türkiye’nin Yenilenebilir Gücü” raporu, Türkiye’nin 2030’da elektrik talebinin yüzde 50’sinin yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanabilir olduğunu ve bunun maliyetinin de kömüre dayalı politikaların maliyetiyle başa baş olduğunu ortaya koyuyor. Rapor, bize nasıl yol göstericiliği yapıyor 10 maddede özetleyelim:
1- Rapora göre, 2030’a kadar Türkiye’nin artan enerji ihtiyacını karşılayacak elektriğin üretimi için taş kömürü ve yerli linyit kullanımının maliyetiyle, yenilenebilir enerjinin maliyeti hemen hemen aynı olacak, yani 400 milyar dolar. Gelecek 15 yılda güneş ve rüzgârın seviyelendirilmiş enerji maliyetlerinde görülmesi beklenen düşüş bunu mümkün kılacak. Türkiye’de şu anda rüzgâr enerji santralinin ortalama maliyeti megavat/saat başına 120 dolarken benzer bir proje 2030'da 60-80 dolara mal olacak. Şu anda megavat/saat başına 150 dolara mal olan güneş santrali ilse 85-120 dolara inecek. Bu da kömürün 80-105 dolar olan maliyetine denk düşüyor.
2- Rapor, Türkiye’nin elektrik ihtiyacının 2030’a kadar her yıl yüzde 5’ten fazla artış göstereceğini öngören resmi projeksiyonları detaylı bir şekilde incelemiş. Resmi planlara göre, doğalgazdan elektrik üretiminde kayda değer bir düşüşle kömürden elektrik üretiminde ciddi bir artış görülmesi ve elektrik enerjisi sektöründen kaynaklanan emisyonların neredeyse iki katına yükselmesi bekleniyor.
3- Araştırmaya göre, Türkiye’nin doğalgaz ithalatına olan bağımlılığını kömürle ikame etmeden azaltması ve ekonomik büyümesini destekleyebilecek elektrik ihtiyacını karşılaması mümkün. Üstelik böyle bir senaryoda elektrik üretimine bağlı karbon emisyonlarındaki artışı durdurmak da olası.
4- Bir diğer tespit ise Türkiye’nin enerji talebindeki artışa ilişkin. Son 10 yılda Türkiye’nin elektrik talebindeki artış yüzde 70 yükselmiş. Rapor,2030’da Türkiye ekonomisinin, Batı Avrupa ekonomilerinin yolunu izlemesi, hizmet sektörünün payının artması ve enerji verimliliğinde gelişmeler yaşanması durumunda, Türkiye’nin elektrik talebinin hükümetin projeksiyonlarından yüzde 25 daha düşük olacağını öngörüyor. Düşük talep beklentileri, diğer Avrupa ekonomilerinde olduğu gibi Türkiye ekonomisinde de büyüme ve refah artışıyla beraber elektrik talep artış hızının yavaşlayacağı çıkarımına dayanıyor.
5- Eğer bu talep yenilenebilir enerjiyle sağlanırsa, yenilenebilir enerjinin 2013’te yüzde 29 olan payının 2030’da yüzde 47’ye kadar yükselmesi tahmin ediliyor. HES’lerin şu anda yüzde 25 olan payının yüzde 21'e inmesi, rüzgâr ve güneş enerjisinin yüzde 3 olan payının ise yüzde 25'e çıkması öngörülüyor. Toplam elektrik üretiminde doğalgazın payının yüzde 26, kömürün payının ise yüzde 18’e düşeceği öngörülüyor. Bu senaryoda, emisyon artışının önümüzdeki birkaç yıl devam etmesi, sonrasında ise sabitlenmesi bekleniyor.
6- Türkiye kullandığı doğalgazın yüzde 98,6’sını, petrolün yüzde 93’ünü, taş kömürünün ise yüzde 92’sini ithal ediyor. Rapora göre, yenilenebilir enerji elektrik üretimindeki arz güvenliğini sağlamak için Türkiye’nin temel önceliği olabilir. BNEF analizine göre, yenilenebilir enerji ağırlıklı bir yol izlenirse, yakıt harcamalarını 2014-2030 arasında 18 milyar dolar seviyesinde düşürmek mümkün.
7- IMF verilerine göre, 2011’de Türkiye’de yıllık devlet gelirlerinin yüzde 1,9’unun kömür teşviki olarak harcandığı hesap ediliyor. Bu toplam milli gelirin binde 6,6’sı. Bu teşviklerin kaldırılması, fosil yakıtların gerçek maliyetinin ortaya konması açısından atılacak ilk adım olacak. Fosil yakıtlara teşviklerin kaldırılması, G-20 zirvelerinde karara bağlanan konulardan bir tanesi. Türkiye’nin 2015’te G-20’ye ev sahipliği yapacağı düşünüldüğünde, Türkiye’nin fosil yakıtlara teşvikleri kaldırarak küresel anlamda bir öncülük üstlenebilir. Ayrıca, yenilenebilir enerjiye verilen desteklerin daha etkin kılınması da önemli.
8- Türkiye, 1990-2012 yılları arasında toplam sera gazı emisyonlarını yüzde 133, elektrik ve ısı üretiminden kaynaklanan emisyonları ise yüzde 286 oranında arttırdı. Türkiye, elektrik üretiminde yarattığı karbon yoğunluğu ile hem OECD hem de AB ortalamasının çok altında bir performansa sahip. Ürettiği kilovat/saat başına çok fazla miktarda karbon emisyonuna sebep oluyor.
9- Raporun, en önemli uyarılarından bir tanesi de ÇED süreçlerine ilişkin. 2013’te yürürlüğe giren 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu, kamuya ait olan ya da özelleştirme sürecinde olan elektrik üretim tesislerine 2018’e kadar çevre mevzuatından muafiyet sağlıyordu. Anayasa Mahkemesi, Mayıs 2014’te aldığı bir kararla bu maddeyi iptal etti. Hiçbir termik santral çevre mevzuatından muaf tutulmamalı, ekosistem, biyolojik çeşitlilik ve halk sağlığına olası etkileri kapsamlı şekilde değerlendirilmeli.
10- Bir kömür santralinin ekonomik ömrü 30-40 yıl civarında. Bugün alınacak kararlar, toplumu ve ekonomiyi 2050’lere kadar fosil yakıtlara ve karbon emisyonu yoğun, yüksek maliyetli uygulamalara mecbur bırakabilir. Yenilenebilir enerji teknolojilerinin düşen maliyetleriyle sağladığı çevresel, sosyal ve ekonomik avantajlar ışığında Türkiye’nin elektrik enerjisi arzı güvenliği stratejisinde öncelik yenilenebilir enerjilere verilmeli. Fosil yakıt yatırımları gündemden çıkarılmalı.
Pelin Cengiz, T24, 18 Kasım 2014