Ian Angus, Climate and Capitalism (İklim ve Kapitalizm) isimli eko-sosyalist derginin editörü ve Çok Fazla İnsan? Nüfus, Göç ve Çevresel Kriz isimli kitabın, Simon Butler ile yazarı. Bu makalede Angus, iklim değişikliğine yönelen sosyalistlerin “çevresel katastrofa” kadar varan taleplerini ve başka bir dünyanın organize edilmesindeki engelleri inceliyor.
Geçtiğimiz yıl Monthly Review’da, “iklim krizi konusundaki farkındalığın artan bir politik sorumluluk ile sonuçlanmayacağına, bu sebeple de küresel çevre krizi konusunda gerçekleri söylemeye odaklanmanın radikaller için bir hata olduğuna inanan bir anarşist olan Eddie Yuen ile tartışmıştım. “Böyle bir farkındalık yalnızca ilgisizlikle sonuçlanmaz, aynı zamanda çevresel katastrofların mevcut eşitsizlikleri güçlendirmek, kuşatmaları genişletmek, ticarileştirme ve askerileştirme için ekonomik ve ulusal elitler tarafından harekete geçirilmesi çok olasıdır”[1] diyordu Eddie Yuen.
Benzer görüşleri bir Marksist’ten duymayı asla beklememem şöyle dursun, Kanada’da uzun süre işçi hareketi liderliği yapmış, bu günlerde York Üniversitesi’nde yardımcı profesör olarak görev yapan ve The Making of Global Capitalism (Küresel Kapitalizme Anlam Vermek) isimli Deutscher ödüllü kitabın yazarlarından biri olan Sam Gindin’den de asla ummazdım.
Ama Gindin, en son Jacobin’in son sayısındaki “Unmaking Global Capitalism” (Küresel Kapitalizmi Bozmak) isimli makalesinde ve bunun hemen ardından da Rabble’da, Vancouver’lı eko-sosyalist Brad Hornick ile yer değiştirerek, gerçekten benzer bir argümanda bulundu. [2]
Jacobin makalesinde Gindin, “ eğer kapitalizm radikal bir şekilde şu an değiştirilmezse, gezegenin sonu sadece on yıllar uzaklıkta” şeklindeki açıklamalar olarak karakterize ettiği “çevresel katastrof” a karşı güçlü bir uyarı ortaya koyuyor. Gindin ayrıca bu tip açıklamaları, genel dinginliğin üstesinden gelmek için bir mekanizma olarak kullanılan “korku tüccarlığı” ve “kriz tüccarlığı “olarak tanımlıyor.
Hornick’in meydan okuyan “Bir kriz var mı, yok mu?” sorusunu Gindin şöyle yanıtlıyor: “Eğer dünyanın 20 yıl içinde sona ereceği konusunda netsek, kriz olduğunu söylemeliyiz”- ama hemen ardından Giddin yine “insanları harekete geçireceği yanlış umuduyla bu olası sonlanış tarihini bilinçli olarak abartmamalıyız” diyor.
Yuen gibi Gindin de, “çevresel katastrof. ölüme mahkum edildiğimiz ve bunun hakkında hiçbir şey yapamayacağımız duygusunu güçlendirebilir.. ya da insanları piyasa-temelli yanıltıcı çözümlere yönelmeleri konusunda cesaretlendirebilir..” uyarısında bulunuyor.
Monthly Review makalelerimde, çevresel krizin duyarsızlığa sebep olduğu ya da hakları güçlendirdiği konusunda basit kanıtlar olmadığını gösterdim. Bu argümanları tekrarlamak yerine, Gindin’in günümüze kalan gerçek bir problem olduğuna inandığı “çevresel katastrof” konusunda üç soru ortaya koymak istiyorum.
- - - - - - - - - - - - - - - -
1. Solda duran her hangi biri gerçekten de dünyanın sonunun 20 yıl (ya da birkaç on yıl) olduğunu iddia ediyor mu?
Eko-sosyalistler ve çevre aktivistleri sıklıkla, karbondioksit emisyon düzeylerinin, ünlü İngiliz iklim bilimci Kevin Anderson’un “tehlikeli iklim değişikliği ve çok tehlikeli iklim değişikliği” olarak tanımladığı uç noktalara sebep olmadan, ne kadar devam edebileceği konusunda bilim insanlarının yaptıkları tahminleri tartışıyorlar. Daha iyi bir dünya inşa etme mücadelesi, bu eşiklerle karşılaşıldığı takdirde çok daha zor olacak; bu yüzden bunların ne zaman ortaya çıkabileceğini ve fiziksel ve sosyal etkilerinin neler olabileceğini bilmek bizim için önemli.
Ama bildiğim kadarıyla hiç kimse -harfi harfine hiç kimse- “biz kapitalizmi radikal olarak değiştirmezsek, dünyanın sonu gelecek” demiyor.
Bu tarz yanlış sunumları, “çevresel katastrof” etiketini bir hakaret olarak icat eden sağ-kanat iklim değişikliği inkârcılarından beklerdik; ama ciddi radikal bilim insanlarından değil.
2. Solda duran herhangi biri, kitlesel pasifizmle baş etmek için kasıtlı olarak krizi abartıyor mu?
Gördüğümüz gibi, solun bir kısmı, kamunun çevresel kriz hakkındaki gerçeklerle baş edemeyeceğini iddia ediyor. Mesajımızı ölçülü hale getirmemiz gerektiğini söylüyorlar, aksi halde insanlarda duyarsızlık ve tutuculukla sonuçlanan bir korkuya sebep oluruz.
Pek çok eko-sosyalist ve diğer yeşil sol hareketleri kesinlikle tam tersi yaklaşımı savunuyor. Tasarladığımız sosyal ve ekolojik devrim bilgi sahibi bir çoğunluk tarafından yürütülen kararlı bir hareketliliğe ihtiyaç duyuyor; bu yüzden de görevimiz olabilecek en geniş kitlelere gerçekleri ulaştırmak. Büyük sosyalist ekolojist Barry Commoner’ın yazdığı gibi : “ Çevresel krizin kökenlerine ait bilimsel kanıtları, bunu çözebilecek alternatif yolları yüksek sesle söylemeyi tercih ettim ve kamunun hakkı -bilim insanları ya da propagandacılardan ziyade- bu tercihi yapabilmektir. Bu benim bilim, bilimin hizmet etmesi gereken insanlar ve medeni bir toplumun ayakta kalması için görevimdi.[3]
Gerçekler konusunda elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz, ama iklim değişikliği basit bir konu değil, bu yüzden her zaman yapmamız gereken kadar iyi yapamayabiliriz. Eğer Sam Gindin yazdıklarımıza katılmazsa, umarım nasıl geliştirebileceğimizi bize söyler.
Ama hiçbir popüler makale ya da etkili programlara bilimsel verileri taşımaya çalışan radikallerin güdülerine yönelik şüphe için hiçbir gerekçe yok.
3. İklim değişikliğine karşı mücadele etmek günümüz sosyalistleri için öncelikli mi olmalıdır?
Bu en önemli soru. Sağda ve solda olan pek çok kişi için, “iklim katastrofu” suçlamaları “iklim değişikliği çok da önemli değil” söylemi için bir kod olarak kullanılıyor. Umarım bu Gindin’in görüşü değildir ama makaleleri bu konuda pek açık değil.
Günümüzde Kuzey Amerika’da, kitlesel bir çevre hareketine en yakın şey, “kaya gazı, taşımacılık ve fosil yakıtlar” a karşı yürütülen mücadele. ABD çevresinde, hidrolik kırma yöntemine karşı protestolar yayıldı ve fosil yakıtları elden çıkarma kampanyaları pek çok kampüste büyük destek kazandı. Kanada’da, petrol boru hatlarına ve katran kumullarının kötüye kullanımına karşı yürütülen mücadele, toplantı ve yürüyüşlerde onlarca bin insanı harekete geçirdi ve yasal karar hakkı ve belediye referandumu kazanarak pek çok insanın, kar sisteminin çevre-karşıtı doğasını daha iyi anlamasına olanak sağladı. Bu kampanyalar açıkça, dâhili sömürgecilik, yerel haklar, kamu sağlığı, gıda ve su güvenliği ve küresel ısınma gibi pek çok kritik sosyal mesele ile yakından bağlantılı.
Bu yüzden Gindin’in bu kampanyalar hakkında tek kelime etmemesi ve sadece sosyalistlerin katılımını teşvik etmesi beni şaşırttı. Bunun yerine bize, “daha geniş bir mücadele” olarak adlandırdığı ve hiçbirinin aslında herhangi bir özel harekete odaklanmadığı bir dizi ilerleyen meseleye ekleyerek “çevre meselesini çerçevelemek” önerisinde bulunuyor.
Petrolboru hatlarına, hidrolik kırma yöntemi ve katran kumlarına karşı yürütülen mücadele, küresel bir sürece karşılık geliyor ve John Bellamy’nin yakın zamanda yazdığı gibi, “-kapitalizm üretimin gerçek-maddi koşullarını evrensel olarak yıkarken-iş alanı sömürüsü ile çevresel kötüleşme arasında önceden var olan farklar artık azalıyor.” [4] Bu hareketleri, genel sosyalist eğilime uygun olarak yeniden çerçevelemek yerine sosyalistler bunu övmeli, inşa etmeli ve bundan öğrenmeli.
- - - - - - - - - - - - - - - -
Milyonlarca insanın geniş çaplı bir sosyal değişime olan ihtiyacı anlayabilmesi, sosyalistlerin güvenilir bir 21.yy sosyalizmi programını geliştirmeleri ve üretmelerinin tek yolu, petrol boru hatları, öz çıkarma ve kömür madenciliğini durdurmak gibi somut gündemler konusunda güncel hareketler inşa etmek ve bunlara katılmaktır. Eğer ortaya çıkan dünyada ayrıcalıklı bir hükmümüz olduğuna inanırsak – ya da öyleymiş gibi davranırsak- öngöremeyeceğimiz yönlerde ve yollarda gelişen gerçek hareketle bağlantısız kalırız.
Her ne kadar, “ciddi bir çevresel kriz ile karşı karşıyayız” dese de Gindin, günümüzde her ciddi sosyalistin aktif bir çevresi olması gerektiği – sosyalistler ekososyalistler olmalı- fikrine katılıyor görünmüyor. Aslında daha çok “kalıcı protesto”nun “dönüştürücü değişim politikası ile yer değiştiren” bir oyalama olduğunu iddia ederek, iki karşılıklı dengeye sosyalizm ile çevresel aktivizmi yerleştiriyor.
Eğer çevresel kriz, bilimin söylediği kadar ciddiyse, o zaman kapitalizmin dünya üzerindeki savaşına direnişte öncelikli bir yere yerleşmeyen bir “dönüştürücü değişim politikası” hiçbir ciddi değişimi getiremeyecektir.
Sam Gindin’in makalelerinde katıldığım pek çok nokta var ve kendisinin solun dağınık olduğu zamanlarda kapitalizm ile nasıl mücadele edilmesi gerektiği konusunda devam etmekte olan tartışmalara katılıyor olmasından da memnunum. Kendisinin küresel çevresel krizin, sosyalist politikalar ve strateji için önemini kavrayamamış görünmesinden dolayı hayal kırıklığına uğradım. Umarım şimdi “çevresel katastrof”un solda devam eden ciddi tartışmalara katkıda bulunmayan, dikkat dağıtıcı bir hile olduğunu anlar.
Tüm bunların ötesinde, sosyal adalet mücadelesine yaptığı pek çok katkıya güvenerek, onu da bu mücadelenin ön saflarında görmeyi dört gözle bekliyorum.
Socialist Worker, 23 Temmuz 2014
Çeviren: Esra Akbalık
[1] Ian Angus, "The myth of 'environmental catastrophism'" Monthly Review, September 2013; Eddie Yuen, "Reply to The myth of 'environmental catastrophism'" Monthly Review, December, 2013; Ian Angus, Yuen. “Monthly Review, December, 2013.
[2] Sam Gindin, "Unmaking global capitalism" Jacobin, June 2014; Brad Hornick, "On the environmental question, Sam Gindin has got it wrong" Rabble, July 3, 2014; Sam Gindin, "Reply to Hornick: If only..." Rabble, July 4, 2014. All three articles have been republished in The Bullet.
[3] Barry Commoner. "Reply to Ehrlich and Holdren." Environment, April 1972.
[4] John Bellamy Foster. "The Epochal Crisis" Monthly Review, October 2013.