Sevgili sınıf, Her ders yılı başında âdet olduğu üzere bir girizgâh yapmamız bekleniyor bizden. O halde, önceki yıllarda olduğu gibi[1] açılışa davetlisiniz: Gelin “Gezegenimiz ve Biz” bahsinde yıl boyunca birlikte göreceğimiz derslerde disiplinler-arası bir “slalom” yapalım. (Önemli uyarı: Bayrak sopalarının aralarından yamaç aşağı kayarken düşüp bir tarafımızı incitmemeye, özellikle kafamızı çarpmamaya azami dikkat gösterelim lûtfen!)
Tedrisatın başlıklar halinde sıralanmış konular özeti aşağıdaki gibidir:
1. Ders: Bilim ve Ahlak: BM’ye bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin dünya hükümetlerine gönderdiği “Sentez Rapor” taslağı Ağustos sonunda basına sızdı. Bilimciler, iklim değişikliğinin sonuçlarını “kahredici”, “dört bir yana yayılan” ve “yıkıcı” gibi sıfatlarla tanımlamayı seçmişti. Rapor, iklim için harekete geçmeyi reddetmenin benzersiz bir ahlaksızlık olduğunu da iki kelime ile özetlemekteydi: “Geri dönülmez!” Yani, çocuklarımıza, torunlarımıza ve onlardan sonra gelecek sayısız kuşağın üstüne yıkmayı bilerek-isteyerek-taammüden tercih ettiğimiz fecî iklim yıkımı sonuçlarının yüzlerce, belki de binlerce yıl giderilemez olduğunu net bir dille ortaya koymaktaydı. (Joe Romm, “Climate Scientists Spell Out Stark Danger...”, Climate Progress, 27 Ağustos 2014)
2. Ders: Buz(ul) Bilim ve Dilbilim: Fizik biliminin son dönemlerde çözmekte en çok zorlandığı konu olan “buz dinamiği” meselesi, nihayet çözüldü. Gelişkin radar ve uydu teknolojisi kullanılarak yapılan ölçüm ve çıkarılan haritalarla kuzey ve güney kutbunda (Grönland ve Antarktika) bulunan dünyanın en büyük iki buz kütlesinin insan faaliyetleri nedeniyle tarihte kaydedilmiş en büyük hızlarla eridiği, ve deniz seviyesinin yükselmesine katkılarının da 2009’dan beri iki katına çıktığı açıklandı. Bilimcilere göre “akıl almaz” olan bu rakam, aynı zamanda dilde de bir değişikliğe yol açtı –sınıf sözlükleri aç!– İngilizcede çok yavaş anlamına gelen “buzul ağırlığında hareket” metaforu dilden kalkmış oldu. (Jon Queally, “World’s Largest Ice Sheets...”, Common Dreams, 22 Ağustos, Joe Romm, “Greenland and West Antarctic Ice...”, Climate Progress, 22 Ağustos)
3. Ders: Coğrafya (Beşerî ve Fizikî): Kanada’nın Kuzeybatı bölgesindeki kadim boreal ormanları cayır cayır yanıyor. Ağustos’un son haftasına girildiğinde 162 yangın sürmekteydi. Yıl boyunca 1,263 yangında 315 bin hektar kül olmuş, 50 yılın en sıcak ve kurak yazında ormanların yanma oranı da 25 yıllık ortalamanın 6 katına çıkmıştı! National Post gazetesine göre yangın dumanları 10, hatta 15 km yüksekliğe çıkabiliyor, uzayda uydudan ve –sınıf gönyeleri çıkar!– Portekiz’den bile görülebiliyordu! Yeryüzü kara yüzeyinin % 10’unu kaplayan bu ormanlar, toprakta ve ağaçda (biyokütlede) depolanan karbonun üçte birini barındırmakta. Ayrıca ağaçlar kutup dairesi içindeki sürekli donmuş toprak tabakasına (permafrost) oturduğu için, bu yangınların geri besleme yapacağı, küresel ısınmayı fena katlayacağı, canlıların hayatını altüst edeceği hesaplanıyor. (Jeff Spross, “Historic Wildfires Burn...”, Climate Progress, 25 Ağustos)
4. Ders: Matematik (4 Basit İşlem): Yeni bir araştırma, dünyada halihazırda mevcut kömür yakıtlı termik santrallerin emekliye ayrılmadan önce atmosfere 300 milyar ton CO2 salacağını ortaya koydu. (Sınıf, hesap makinelerini çıkart!) Ama bu yakılamaz. Çünkü, insanlık, küresel harareti endüstri çağının başlangıcına göre en fazla ancak 2 derece yükseltebilir. Bu da atmosfere, bundan sonra en fazla 1000 gigaton (1 milyar ton) karbon atılabileceği anlamına gelir. Ne var ki, insanlık “karbon bütçesi”nin 531 milyar tonunu zaten halletmiş durumda. Sadece şimdiki kömürlü santrallerle buna 300 milyar ton daha ilave ederse, insanlığın pek “oynayacak yeri” kalmıyor. İklim değişikliği ile baş etmek yerine insanlık bunun tam tersini yapıyor yani. Öyle değil mi, sınıf? Araştırmayı yapan heyetin başı da öyle demiş zaten: “İklim değişikliği sorununu çözmek şöyle dursun, meseleyi büsbütün alevlendirir bu.” (Jeff Spross, “The World’s Existing Power Plants...” Climate Progress, 27 Ağustos)
5. Ders: Enerji Yönetimi: Türkiye'nin Atatürk Barajı gölünden sonra en büyük yapay gölü olan Keban Barajı ve HES’inin işletme müdürü açıklama yapmış: Bu yıl, Türkiye'nin tamamında olduğu gibi Fırat Havzası'nda da kuraklık yaşandığını, elektrik üretiminde bir yıl öncesine göre % 30 düşüş olduğunu, barajın 40 yıllık tarihinde kuraklıktan en fazla bu dönem etkilendiğini işaret etmiş: “40 yıl boyunca yaptığımız ölçümlerde en kötü yılımız olan 2008’de 28 Ağustos'a kadar gelen toplam suyumuz 11,2 milyar metreküp, bu yıl gelen toplam suyumuz 5,9 milyar metreküp civarında. Bu yıl kuraklık o kadar kötü ki, en kötü yılımızın takriben yarısı kadar su geldi.” Ama, iki kuvvetli çareyi de peşpeşe dile getirmiş müdür: A) 2008 yılında başlatılan ENVER projesi ile vatandaşların enerji verimliliğini artırması; B) Vatandaşların Allah’a her zaman dua edip, bereketli yıllar, bereketli sular istemesi. (Sınıfa ev ödevi: 6 yıldır varolan ENVER projesinden, 6 yıldır edilen dualardan neden bu ana kadar hiç sonuç alınamadığını araştırın.) (İsmail Şen-Pir Hasan Doğan, “Kuraklık Keban’da...”, AA, 31 Ağustos)
6. Ders: Jeoloji: Dünyanın en büyük 6. ekonomisi, ABD’nin tüm tahıl gıdasının yarısını temin eden 38 milyon nüfuslu dev California’da en az 1500 yılından beri görülmüş en büyük kuraklık yaşanıyor. (Sınıf, laserli mezuralarınızı çıkartın!) Eyalette son 18 ay içinde 63 trilyon galon yeraltı suyu kaybolduğu için yeryüzü kabuğunda ortalama 0.4 cm yükselme olmuş! Eyaletin kara susamış dağlarında durum daha da kötü: Toprak geçen yıl 1,25 cm yükselmiş! 2013’te başlayan ürkütücü yükselme halen devam ediyor. Ama aynı zamanda tersi durum da geçerli: Kuruyan kuyular, mecburen nadasa bırakılan tarlalar ve yeraltı sularının çekilmesi ile yılda 30 cm’lik toprak çökmeleri oluyor! Eyalet toprakları salıncak gibi sallanıyor yani. (Rong-Gong Lin II, “63 trillion gallons of groundwater lost...”, Los Angeles Times, 21 Ağustos; Ryan Koronowski, “Drought-Stricken California...”, Climate Progress, 30 Ağustos). Türküsünü yakmak için yeni bir Woody Guthrie, öyküsünü anlatmak için yeni bir John Steinbeck bekleniyor... Öte yandan, Türkiye’nin ve Münbit Hilal’in en önemli akarsularından Dicle nehri son 100 yılın en düşük seviyesine inmiş. Nehirdeki canlı hayatı tehlikeye girerken, 3 bin yılda oluşmuş yüzen adalar da karaya oturmuş! (“Dicle Kurudu, Yüzen Adalar Karaya Oturdu”, Zaman, 1 Eylül) Dicle türküsünü yakacak yeni bir Aram Tigran aranıyor!
7. Ders: Hidroloji ve Beden Eğitimi: İklim değişikliği sonucu deniz seviyelerinin yükselmesiyle boğulacak olan “gelişen küçük ada devletleri” (Sids), mücadelelerinde dünya halklarından destek istiyor. Dünya yüzündeki her 100 kişiden biri bu adalarda yaşıyor. Eylül başında Samoa’da başlayan zirvede Samoa başbakanı dünya liderlerinden boş lafı bırakıp iklim değişikliği konusunda hemen bağlayıcı antlaşmalar yapmalarını istiyor. “Uluslararası camia şunu anlamalı ki,” diyor Başbakan Tuilaepa, “gittikçe birbiriyle daha bağlantılı olan dünyada kritik sorunlar sınır tanımaz, egemenliklerin üzerinden dümdüz geçer.” Sonra Kiribati adasında evini deniz basacağı korkusuyla uyuyamayan küçük çocuğu anlatıyor Başbakan: Odasında can yeleği asılı duruyormuş. Yardım istemiyoruz, gerçek ortaklıklar kurmak istiyoruz diyor ve ekliyor: “Sorunlarımız ortak, paylaşılan sorunlardır... Çözümlere, bunları uygulayacak araçlara ve anlamlı, ulaşılabilir hedeflere ihtiyacımız var ... Hedeflere ulaşmaktayız. Eğer ciddiyetimden şüpheye düşen varsa nazikçe hatırlatmak isterim ki, hedef tutturma konusunda iyi kötü fikir sahibiyim: 2007 Güney Pasifik Olimpiyat Oyunları’nda, ülkemi temsil eden ilk başbakan olarak hedefe ok atma müsabakasında gümüş madalya almıştım.” (Tuilaepa Aiono Sailele Malielegaoi, “The Pacific Islands Are Drowning...”, Guardian, 29 Ağustos)
8. Ders: Halk Sağlığı ve Hijyen: İklim değişikliğinin, denizlerin su seviyesini arttırmaktan, felaketlere neden olan mevsim anormalliklerine kadar dünyayı ve tüm hayatı tehdit ettiği açıklandı. Saygın tıp dergisi ‘The Lancet’te, University College London işbirliğiyle yapılan araştırmada, iklim değişikliği 21. yüzyılın sağlığa karşı en büyük tehdidi’ olarak tanımlanıyor. Belli başlı 6 sağlık riski sayılmış: Kan emicilerin artışı, hava kirliliği ve alerjenler, sıcak çarpması, depresyon, kötü beslenme ve deri kanseri…Ayrıca, Sibirya tundralarının (permafrost) eriyip çözülmesinin, en son 35 yıl önce görülen çiçek virüsünün hortlamasına sebep olacağı ileri sürülüyor. Bu kâbus senaryosuna göre hastalık, çözülen bölgelerde ortaya çıkan çiçek virüslü donmuş cesetlerden insanlara bulaşacak. (Gözde Kazaz, “İklim Değişikliğinin İnsan Sağlığı İçin Oluşturduğu 6 Tehdit,” Yeşil Gazete, 1 Eylül). Sağlık ünitesini işlerken son olarak Ebola salgınına da değinelim: Ormanların kereste ticareti için kesilip yokedilmesi, patojenlerin önündeki geleneksel koruyucu duvarı yıkınca bu yıkıcı sonuç ortaya çıkıyor: Uzak köylerdeki hastalıklar hızla şehre iniyor. Özellikle Ebola’nın yayıldığı Batı Afrika, yılda 1 milyon hektar ağaç kesimiyle dünyanın en hızlı ormansızlaşan bölgeleri arasında birinciliğe oynuyor. (John Feffer, “The Plague: ISIS and Ebola…”, Foreign Policy in Focus, 28 Ağustos)
9. Ders: Jeopolitika: Öncelikli sebep olarak kuraklık, kıtlık ve gıda fiyatlarının yükselişine bağlı olarak ortaya çıktığı tespit edilen Suriye’deki iç savaş dünyanın 1 numaralı ölüm kapanı olmaya devam ediyor: Ağustos’ta 2,591 ölü, son 8 ay içinde 90 bin ölü, toplamda 200 bini aşkın ölü. Nüfusun yarısı yurdunu terketti. 2 numarada Irak var. Irak’ta sadece Ağustos ayında öldürülenlerin sayısı en az 1, 420 oldu. Hesaba katılmayan Anbar ölümleri de buna ilave edilirse, ölü sayısı: toplam 1,688 oluyor. (Deutsche Welle, AA, 1 Eylül). Ayrıca, bütün yaz boyunca Orta Doğu’da devam eden su savaşı var: Musul, Tabka, Felluce, Haditha, Samarra, Diyala barajları ve bunların giderek azalan sularının egemenliği için oluk oluk kan akıtılıyor. Dicle ve Fırat’ın suladığı ve 7500 yıl önce Umma kralı ile Girsu Kralı arasında yeryüzünün ilk su savaşının yapıldığı bu Münbit Hilal bölgesinde durum vahim. Su ve enerji için kontrol mücadelesinde herşey eskisi gibi… Japon ve İsrailli araştırmacıların 2009’daki tespitine göre, bölgeyi 8 bin yıldır besleyen bölgedeki kuraklık sürekli olacak ve Münbit Hilal, bu yüzyılda ortadan kalkacak! (Fred Pearce, “Mideast Water Wars…”, Yale Environment 360, 26 Ağustos
10. Ders: Poetika
Sınıf, ders bitti, ama ev ödevi var: Vaiz ve şair John Donne’ın 400 yıl önce kaleme aldığı şu nesir-şiir sular seller gibi ezberlenecek:
"Ada değildir insan, bütün hiç değildir bir başına; anakaranın bir parçasıdır, bir damladır okyanusta; bir toprak topağını alıp götürse deniz, küçülür Avrupa, sanki yiten bir burunmuş, dostlarının yurtluğuymuş ya da senin yurtluğunmuş gibi; herhangi bir insan ölünce, eksilirim ben, çünkü insanoğlunun bir parçasıyım; işte bundandır ki sorup durma çanlar kimin için çalıyor diye; onlar senin için çalıyor.”
Şimdi dağılabilirsiniz.
***
Sonsöz
Dünyanın önde gelen düşünür ve aktivistlerinden Profesör Richard Falk, dünyanın büyük sorunlarıyla başetmek için ihtiyaç duyduğumuz iki canalıcı noktayı Eylül başında Açık Radyo’ya şöyle anlattı:
“Bu sorunları çözeceksek, iki şeye ihtiyacımız var bence: Birincisi, türün ayakta kalmasına dair bir çeşit irade beyanı. Böyle birşeye sahip değiliz. Hayatta kalmak için kişisel irademiz var, ulusal irademiz var, hatta medeniyet olarak da irademiz var. Ama insan türünün kendisinin hayatta kalması için bir iradeye sahip olduğunu gösteren bir kanıt yok. Bu birinci ihtiyaç.
“İkinci ihtiyacımız da, yeni siyasi radikalizm: Yani, ifadesini gençliğin ve, bir dönüşüm aracı olarak dünyanın dört bir tarafında mobilize olan insanların Marksizm sonrası siyasi radikalizmi. Yeni bir araca ihtiyacımız var: Dünya işçileri bu devrimci yükü taşıyacak durumda değil. O yeni aracının kim olacağını tam bilebilmemiz içinse vakit henüz çok erken.
“Ne var ki, bu yeni araç, türün ayakta kalmasına ilişkin bu irade ile birleşip bütünleşmedikçe, iklim değişikliğinin önümüze getirdiği zorlukla baş etme konusunda ihtiyaç duyulan cevabı getiremeyecektir.”
Dünyanın en geniş kapsamlı bilimsel raporunun (IPCC) ilan ettiği âcil durum haline geçiyoruz. Yazar ve aktivist Bill McKibben’ın söylediği gibi:
“Bilim dünyasının bizi uyarmak için yapacağı başka bir şey kalmadı – bilimcilerin Times Meydanı ortasında kendilerini yakmalarından başka. Bütün erken uyarı sistemleri çalıştı. Alarm çanı çaldı. Uydular ve sensörler ve süperbilgisayarlar, ihtiyaç duyduğumuz tüm bilgiyi verdi. Şimdi soru şu: Bu uyarıları dikkate alıp harekete geçecek miyiz?” (Democracy Now!, 28 Ağustos)
21 Eylül 2014 Pazar günü yeryüzünün gördüğü en büyük iklim yürüyüşü yapılıyor. 200 binden fazla insanın New York sokaklarında olması ve “laf değil, eylem” için yürümesi bekleniyor. 700’den fazla kuruluş bu tarihî eyleme destek veriyor. Uzun bir zamandır ilk defa işçi sendikalarından 20 kadarı da destekçiler arasında. Açık Radyo da bu tarihî eylemi New York’ta izliyor ve İstanbul’daki yayınlarında yansıtmaya çalışıyor. Aynı tarihlerde dünyanın belli başlı bütün ülkelerinde irili ufaklı sayısız şehirde de gösteri ve eylemler düzenleniyor.
Dünyanın önde gelen düşünür, yazar ve aktivistlerinden bir diğeri, Chris Hedges, New York’taki Halkın İklim Yürüyüşü’nü ele alan son yazısında Profesör Falk’un Açık Radyo’da vurguladığı can alıcı noktayı, yani “yeni siyasi radikalizm” meselesini bir başka ifadeyle öne çıkarıyor ve şöyle diyor:
“Yegâne umudumuz, New York’ta sokaklara inip doğrudan eylem gerçekleştirecek olan Global Climate Convergence (Küresel İklim Birlikteliği) ve Popular Resistance (Halkın Direnişi) gibi radikal gruplarda. Yürüyüşe katılın isterseniz. Ama bu ısınma turu sayılmalı. Asıl kavga, [yürüşün sona erdiği] 11. Cadde’de halkın sokaklara dağılmasıyla başlayacak.”
(“The Last Gasp of Climate Change Liberals,” Truthdig, 31 Ağustos)
Bakalım, neler göreceğiz?
Ömer Madra, Açık Radyo, 2 Eylül 2014