Karbon Salınımlarını Düşürmek Kapitalizmde Olanaksızdır
Bir ekonominin temeli pazar kurulumuna dayandığı ve pazarda yer alan işletmeler birbiriyle rekabet ettikleri sürece, kapitalizmin bütün olumsuz sonuçları peşinden gelecektir.
Hiç kimse pazara satışını düşürmek ya da alt düzeyde tutmak için girmez. Satışları ve kârları maksimize etmek her işletmenin temel hedefidir. Kâr maksimizasyonu çemberinin dışına çıkamayan işletmelerin sorumluluğu topluma değil, şirket sahiplerine karşıdır. Yeşil bir anlayışla kurulu kapitalist işletmelerde de durum farklı değildir. Bu işletmeler kendiliğinden büyüme hedefinden vazgeçemez ve sonuçta hedefleri olduğu varsayılan, ürün başına düşük karbon salınımını sağlasalar bile, büyüme sarmalından dolayı, orta ve uzun vadede karbon salınımlarını önemli ölçüde azaltamaz. Bu onların kâr maksimizasyonu ile yapılan tanımına aykırı olduğu için yapamazlar. Yaşayabilmek için pazardaki rekabete girmek ve onun kurallarına uymak, büyümek zorundadırlar.
Sürdürülebilir kalkınma modellerine temel alınan yeşil işletmelerin sürdürülebilirliğe olan katkısı sınırlıdır, çünkü ekonominin çok büyük bir kısmını isteseniz de yeşillendiremezsiniz. Madenler çıktığı ve işlendiği, üretim artmaya devam ettiği sürece yeşil işletmelerin sera gazı salınımlarına olumlu katkısı sınırlı kalacaktır. Ürünlerde petrol türevi hammadeler kullanılmıyorsa, tarımsal girdi kullanılır. Bir sonlu kaynağın kullanımını azalttığınız an, bir diğer kaynağı arttırmak zorundasınız. Her pazar rekabeti, rekabet satışları, satışlar da girdi tüketimini körükler. Kapitalist pazarlar, bir şekilde yeşillendirilen endüstrilerde ortaya çıkan ekolojik faydayı da sermaye birikiminin konusu haline getirerek yokeder. Kapitalizmin temel mantığını sorun etmeyen bir karbon salınımı hedefi, istediği kadar ekolojik ya da yeşil endüstrilere dayansın, kapitalizmin kendi kendini yoketmesini ve bu arada dünyayı yaşanmaz hale getirmesini engelleyemez. Kâr dürtüsü olduğu sürece karbon salınımlarının düşürülmesi olanaksızdır.
Kapitalist ülkelerdeki işgücü ve işyerlerinin hepsi bir boyutuyla fosil yakıtlara ya da fosil kaynakların tüketimine bağımlıdır. İşsizliğin dünya çapında %10-20’lerde dolaştığı ve her an krize girme potansiyeli taşıyan kapitalist ekonomilerin yönetimlerinden fosil kaynak kullanımını cezalandırıcı önlemler almalarını beklemek, bu konuda Kyoto‘da söz vermiş olsalar bile, hayaldir. Mısır’ı düşünelim. Orada gerçekleşen isyanlardan sonra, hükümetin ekonomiyi daraltıcı herhangi bir önlem alması beklenebilir mi? Hele uluslararası yatırımcıların “gelişen pazarlar” sınıfına koymaya can attıkları bu ülke, henüz antikapitalist bir hükümet yaratma potansiyeli taşımadığı için, büyümeye ve kaynaklarını dünya pazarlarına, kendi sınırlarını zorlayan kâr öznelerine sunmaya şu an itibariyle mahkûmdur.
Sermaye birikimi, kaynakları sonlu olan bir dünyada sonsuza kadar süremez. Bu, yalnızca parasal bir birikim değil, aynı zamanda ekolojik olan kaynakların sürekli olarak sermayeye dönüştürülmesidir ve bugün bütün sürdürülebilir olma iddialarına ve fosil kaynakların ve enerjinin yeşile boyanması çabalarına rağmen insanlık tarihinde görülmemiş bir hıza ulaşmıştır.