Bir Sonraki Krizi Beklerken
Birleşmiş Milletler’in tahminlerine göre, 2050 yılına kadar dünyada yaratılan toplam katma değer 3-4 katına çıkacak. Eğer iklim değişikliğinin iki derece ile sınırlanması isteniyorsa, karbon salınımlarının dünya çapında %80 oranında düşürülmesi gerekiyor. İki derecenin üstündeki bir değişiklik tamir edilemez felaketlere yol açacak. Sera gazı etkisi, büyük ölçekli kısıntılar olmadan yokedilemez hale geldi. Felaketlere karşı bir metreküp havada yer alan karbon parçacık sayısının şu anki yaklaşık 390’dan en az 350’ ye indirilmesi gerektiğini bilim insanları saptamış durumda. (2) Bunu gerçekleştirebilmek, dünya ekonomilerinin büyümeye veda etmelerini gerekli kılıyor. Yalnızca kapitalist pazarlar içinde nefes alabilen işletmelerden bunu gerçekleştirebilmeleri, fosil kaynak tüketimini azaltmaları beklenemez. ABD, Avrupa ve hızla büyümekte olan Çin, Rusya, Brezilya, Hindistan, Türkiye gibi karbon salınımları ile dünyayı boğmakta olan ülkelerin bunu gerçekleştirebileceğine inanmak olanaksız. Hükümetler bu konuda ciddi politik adımlar atmayı göze alamaz. “.. Bu, başka bir ekonomi, yaşam tarzı, başka bir uygarlık, farklı toplumsal ilişkileri gerekli kılıyor.” (3)
Sorun, pazarın yönlendirmesi ile oluşan üretim ve tüketimin bileşimidir ve bunlar görünmez bir elin “rasyonel” olduğu varsayılan kararlarına terkedilmiş bir pazarda gerçekleşir. Oysa kapitalist pazarlar günümüzde sürekli kriz yaratan makinalara dönüşmüştür. Karşılaştığımız ekolojik kriz, küreselleşen bir ölçeğe ulaşmış olan üretim ve tüketimin bir sonucu olmasının yanı sıra, aynı zamanda çevresel yıkıma yol açan kapitalist pazarların aslında sözcüğün gerçek anlamında irrasyonel kaynak tahsisinden kaynaklanır.
İçinde yaşadığımız bu üretim ve tüketim sistemini, büyümeye kitlenmiş kapitalizmi, bunun dışında da büyüme ve kalkınma hedeflerini de bir kenara bırakmak zorundayız. Pazarın karar alma diktatörlüğüne son verecek demokratik kurumların işletilerek kapitalizmin tasfiyesine ya da geriletilmesine, kapitalizmden kurtarılmış bölgelerin, insan hayatını doğrudan ilgilendiren konularda demokratik olarak karar alınan alanların oluşturulması sürecine girmek gerekiyor. Pazar dışından çözümler sağlanmadığı, kömür ve diğer yeraltı kaynaklarının tüketimi ve kullanımına sınırlamalar ya da engeller konulmadığı sürece, bu kaynakların tüketimi katlanarak artacak, karbon salınımlarının azaltması beklenen kapitalist pazarlar kendisi ile birlikte dünyadaki insanların hayatını cehenneme çevirecek.
Pazarda alınan, bütün insanlığın hayatını etkileyen, ama işletme sahipleri dışında kimsenin söz sahibi olamadığı ekonomik kararlarda kamunun da katılımı gerekmekte. Görünmeyen elin haltlarından bizi yalnızca toplumsal kabul gören, demokratik bir hassasiyeti olan ve mutlaka görünen bir el kurtarabilir. Devasa problemler ancak tüketime ve kirliliğe sınırlamalar koyabilecek planlı bir ekonomi ve işletme anlayışıyla çözülebilir. İnsanlığın temiz hava soluması, temiz su içebilmesi, sağlıklı gıda elde etmesi özgürlüğü için, kapitalistlerin istedikleri her şeyi üretip istedikleri gibi satma ve tüketicilerin alabildikleri ve istedikleri herşeyi tüketme özgürlüğünün sınırları kamuoyu tarafından belirlenmelidir. Karbon salınımlarının azaltılmasını istiyorsak bunun adını koymamız gerek. Kapitalist pazarlarla insanlık arasında bir seçim yapmak zorundayız. İkisinin birden kurtulması olanaksız gözüküyor.
Nihat Kentel, Altüst Dergisi- AYAKLAR BAŞ OLACAK!, Sayı: 4
Kaynaklar ve dipnotlar:
1. http://www.footprintnetwork.org/en/index.php/GFN/page/world_footprint.
2. Daha fazla ayrıntı için http://www.350.org .
3. Andre Gorz, Auswege aus dem Kapitalismus, Beiträge zur politischen Ökologie,
- << Önceki
- Sonraki